Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAZI şeyler tekrarlandıkça doğru kabul edilmeye başlanıyor, Reza Zarrab’ın ABD’ye anlaşarak gittiği iddiası da böyle. Açıkçası bu iddianın mantıklı bir tarafını bulmakta zorlanıyorum. Meseleyi yakından takip eden bir gazeteci olarak kaynaklarıma da soruyorum, onlardan da bu iddiayı destekleyecek hiçbir şey alamıyorum.

        Metin Topuz’un Zarrab yakalandıktan sonra yaptığı Twitter yazışmaları delil olarak gösteriliyor ancak o konuşmalarda Topuz ve Zarrab’ın arasında bir tanışıklık olduğu ya da önceden bir anlaşma yapıldığı ile ilgili herhangi bir ipucu yok. Böyle bir ismin yakalanmasından sonra elbette itirafçı olması üzerine beklenti ve spekülasyon yapılır, Amerikan sisteminde ilk yapılan budur. Ben bunun bizi bir bağlantıya nasıl götürdüğünü anlamış değilim.

        Şu temel sorular ortada duruyor:

        - Zarrab ne karşılığı ABD ile anlaşmış olabilir? Türkiye’de iken onda olmayan ve ABD’nin vereceği imkân ne? (İran’ın onu öldürmek istediği tezinin doğru olmadığını önceki yazımda anlatmış, bu tezin sahte bir MİT raporuna dayandığını hatırlatmıştım-N.A.)

        - Anlaştıysa neden çocuğunu ta ABD’ye kadar uçurdu? Hadi diyelim inandırıcı olmak için karısını aldı, insan küçücük çocuğuna nasıl kıyar? Ona böyle bir eziyeti niçin yapar?

        - Anlaşarak gittiyse neden uzun süre Amerikan hapishanelerinde süründürülür? 20 ay hapis yatmayı kabul eder?

        MUHALEFETİN YANLIŞ VE VAHİM BEKLENTİSİ

        Reza Zarrab şu aşamada Amerikan yargısı ile işbirliği yapmayı kabul etmiş gibi görünüyor ama bu, bizi Türkiye’den anlaşarak gittiği tezine götürmüyor. Unutmayalım, çok parası olan, dünyanın birçok yerinde o parayla yaşayabilecek biriydi Zarrab. Cazip bir maddi teklif yapılmak için pek de uygun biri değildi kısacası. Türkiye’de sıkıntısı yoktu. Bir insan bile isteye neden böyle bir şeyin içine girer? Onunla derdi olmadığı gibi arkasında en üst seviyede duran bir devlete kazık atmak için mi?

        Bu meselede özü kaçırmamamız gerekiyor. Muhalefet çevreleri Zarrab üzerinden iktidarı zora sokacak büyük bir sır ifşa edilecek beklentisi içindeler. Halbuki ABD dün Abdülkadir Selvi’nin de yazdığı gibi Türkiye’yi ekonomik ve siyasi sıkıştırma kozu olarak Zarrab’ı kullanıyor. Zarrab’ın kendini kurtarmak için Türkiye’nin aleyhine bir işbirliği içine girdiği tezi mantıklı ve somut kanıtlara dayanıyor, ancak ötesi bizi komplo teorilerine götürür...

        HAKAN ATİLLA İLE İLGİLİ SORULAR

        GÖRDÜĞÜM kadarıyla Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla ile ilgili de çeşitli spekülasyonlar yapılıyor. Hatta bankanın Amerika’da şubesi olmadığı söylenip imalı bir şekilde neden gittiği sorusu ortaya atılıyor.

        Cevapları bulmak için Halkbank’ın yapısı ve genel müdür yardımcılarının yurtdışı seyahatlerinin sebeplerini araştırdım. Bu sırada yine doğru bilinen yanlışlara rastladım. Ve başka şeyler de öğrendim...

        4. DEĞİL 2. GİDİŞİYDİ

        Kamuoyunda doğru bilinen bir yanlış: Zarrab tutuklandıktan sonra Hakan Atilla, ABD’ye 4 kez gitti deniyor. Halbuki bu ikinci gidişiydi. 17-25 Aralık’tan sonra ise toplam 7. gezisiydi

        Bu seyahatlerde garipsenecek bir şey yok; çünkü Atilla’nın görevinin bir parçası bu. Biliyorsunuz Halkbank’ın hisselerinin yüzde 49’u halka açık. Öğrendiğim kadarıyla bunların yüzde 80’i de yabancıların elindeymiş. 300’ün üzerinde hisse senedini elinde tutan Amerikalı şirket var. Bunlara belli aralıklarla sunuma gidiliyor, performans rakamları paylaşılıyor, borç para aranıyor vs... Kısacası Hakan Atilla yabancı hissedarlarla görüşmek için ABD’deydi.

        AVRUPA BANKALARI DA SUÇLU BULUNDU

        Halkbank, Türkiye’nin milli bankalarından biri. ABD’deki süreç bu bankaya yönelik zarar verme potansiyeline sahip, bu da hepimize verilecek bir zarar anlamına geliyor.

        Şunu hatırlatmak gerek: Henüz bu bankaya yöneltilmiş bir suçlama yok, iddianamede ismi geçmiyor. Üstelik İran’a yönelik yaptırımları delmekten daha önce başka bankalar suçlanmıştı. Hem de bunlar dünya çapında şubeleri olan HSBC gibi. BNP Paribas gibi yaygın bankalardı.

        Önemli kaynaklardan aldığım bilgilere göre HSBC ve BNP Paribas, ambargoyu delmekten suçlu bulundu ve para ödedi. Üstelik sahte evraklar ve sahte bilgiler kullanmakla suçlandılar ancak bu nedenle ne İngiltere’de ne Fransa’da bizimkine benzer hiçbir tartışma yaşanmadı.

        Sonrasında ise bu bankalar ABD yargısıyla oturup anlaştılar, istenen rakamları indirdiler ve taksite bağladılar.

        Yarın: Atilla’dan sonra ABD’ye giden oldu mu? Ailesiyle tutuklandıktan sonra görüşebildi mi?

        *************

        SOÇİ’DEKİ FOTOĞRAF VE TÜRKİYE’NİN ROLÜ

        CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın çarşamba günü Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile bir araya gelmesi ve o zirvenin sonuçları Türkiye’nin önümüzdeki süreçte oynayacağı rolle ilgili net bazı şeyler söylüyor.

        Öncelikle: Kasım 2015’te Rus uçağı bahane edilerek Suriye masasından tamamen kaldırılmaya çalışılan bir ülkeden Suriye’deki savaş sonrası düzenin kurucusu 3 başaktörden biri haline gelen bir ülkeye evrildik.

        İkinci olarak, Türkiye’nin hassasiyeti ve kırmızı çizgisi göz önüne alınarak Soçi’de yapılacak toplantıya PYD parti olarak katılamayacak.

        Bu zirveden çıkan üçüncü önemli sonuç ise Suriye’de yeni bir aşamaya gelindiğinin tescillenmiş olması. Askeri çatışma dönemi kapanıyor, yeniden inşa süreci başlıyor.

        Soçi’de ortaya çıkan fotoğraf, başta ABD olmak üzere Batı blokunu rahatsız edecek olsa da Türkiye’nin NATO ve ABD ile ilişkilerinde muhakkak elini güçlendirecektir.

        Diğer Yazılar