Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bazı çocuklar doğuştan şanslıdır. Hele ki anne ve babalarıyla aynı mesleği seçmişlerse... Ama o şansı yükseltmek ya da küçücük bir hatayla yerle bir etmek de onların elindedir. Yani sanatçı çocuğu olmak zordur. Derya Şensoy bu krizi aşmış görünüyor. Çok şeker, mütevazı, cana yakın ve komik... Birlikte bir reklam filmi çektiler, yakında izleyeceğiz. “Çakallarla Dans” filmi ikinci setleri. Yönetmen Murat Şeker’in seti zaten hep eğlencelidir, anne kızın enerjisi daha da bir renk katmış. Röportajdan sonra Murat Şeker’in yanına oturdum ve Derya Şensoy’un canlandırdığı Mihriban karakterinin annesiyle gittiği bar sahnesini izledim. Detay yazarsam Murat beni öldürür ama şu kadarını söyleyeyim, çok güldüm... Onlar mutlu bir ana-kız, bunu gördüm...

        Anne Derya’yı anlat bize...

        Derya Şensoy: En yakın arkadaşımdır annem ama bir yandan da anne olduğunu her fırsatta hatırlatır. Biz düşmeye fırsatı olmayan çocuklardanız. Düşmek üzereyken yakalar, eli hep omzumdadır. Gizlimiz saklımız yoktur.

        Derya Baykal oyunculuğu deyince aklına ilk gelen?

        D.Ş: Tabii ki “Şu Gogol Delisi”.

        Derya Baykal: Çok seviyorlardı o oyunu. Ferhan, “Bir Delinin Hatıra Defteri”ne nazire olarak yazmıştı. Hem dünya çapında ödülleri var hem de ben oynamıştım.

        Sertlik var mıdır?

        D.B: Vardır vardır...

        D.Ş: Evet korkuttuğu anlar vardır. Haylazlığa cesaretimiz olmazdı. Bir kere “O bisiklete binilmeyecek” demişti, bindim, düştüm ve dizim parçalandı. Sırf annem kızmasın diye “Hiç acımıyor dizim” dedim.

        Spor ayakkabı meselesi nedir, bir anlatır mısınız?

        D.B: “O batıyor, bu batıyor” olayı vardı, hâlâ da var. Çorabın dikişi batıyor, kazağın etiketi batıyor. Topuklu ayakkabı ayağımı acıtıyor... Yahudi bir arkadaşının dini bir törenine eski spor ayakkabısıyla gitmeye kalktı.

        D.Ş: Yırtılmış artık giymekten ama illa onu giyeceğim. Bir baktım güllerle kaplıyor.

        D.B: O gün başladı benim bu yaratıcılık ve yoktan var etmecilik işleri...

        Gerçekten mi?

        D.B: Yapardım yine bir şeyler ama bu kadar değildi...

        D.Ş: Evde silikon tabancası vardı yani hep...

        D.B: Ama takılar, süsler falan yapardım. Örgü örerdim. Parlak taşlarım vardı. Derya tutturunca hobi odasına girdim, baktım neler yapabiliriz. Siyah elbise giymişti. Ona uygun şekilde çiçekli spor ayakkabıları oldu...

        D.Ş: Herkes “Nereden aldın bu ayakkabıları” dedi...

        D.B: Biz olayı kurtarmak için yapmıştık, moda oldu. Hayatım boyunca ona “batmayan” kıyafet aradım. Ben de rahatsız olurum tabii. Çocuk kime çekecek.

        “Anasının kızı” diyebilir miyiz rahatlıkla?

        D.Ş: İlk 10 dakika anasının kızı, 15. dakikada babasının kızı, yerine durumuna göre devamı değişir.

        D.B: Pratikliği, olayları çözümleme yeteneği bana; hazırcevaplılığı, zekice düşünmesi babasına... Komiktir de.

        Nasıl oyuncu Derya?

        D.B: Yolun başında, çok çalışıyor. Örnek alsın ama kimseye benzemesin. Herkes kendi oyunculuğunun efendisidir. Beyhan Saran, Macide Tanır, Kerim Afşar... Bu isimler benim için çok değerlidir. Ama öte yandan kendine bir yol çizersin. Yoksa bilmem kim gibi olur ve öyle kalırsın.

        “ÇOK DUA EDERİM”

        Şimdi devir onların devri. Adları birileriyle yazılır çizilir, arabadan inerken frikik verebilirler. Üzülüyor musunuz böyle haberler görünce?

        D.B: Çok güzel bir huyları var kızların, asla yalan söylemezler, ne yaşadılarsa o... Bir mekândan diğerine geçerken haber verirler. O yüzden sorun yok.

        D.Ş: Gece 3 de olsa anneme mesaj atarım, “Oradan çıktım yanımda da şunlar var” diye. Bu rapor gibi değil ama... Şarjım biter, anneme bir şey olur, evde köpek var ona bir şey olur.

        D.B: Ben de aynı şekilde... “Yavrum ben şuradayım, şu saatte gelirim” derim. Yoksa bilerek bir şey yapmayacaklarını bilirim. Bazen onayım olmaz, “Yaşasın görsün” derim. Basınla nasıl başa çıkacaklarını da yaşayarak öğrenmeleri lazım.

        D.Ş: Onu öğrenemedik bir türlü! D.B: Hâlâ da “Anneciğim babacığım sizi üzdük mü” derler haber çıkınca, yazık değil mi?

        Bu farklı bir durum tabii, hepiniz açısından...

        D.B: Nazarlara geliyoruz bazen. Yapacak bir şey yok.

        D.Ş: Allah beterinden korusun...

        D.B: Çok dua ederim ama bütün çocuklara ederim.

        ‘Yokluğu da bilir benim çocuklarım’

        Karışır mısınız çok?

        D.B: Ben biraz müdahaleci bir anneyim. Hem anne hem baba sorumluluğum olduğu için tabii. Üstümde bir gerilim yaratmıyor değil.

        Ünlülerin çocukları şımarık olur meselesi var bir de...

        D.B: İşte ona çok sinirleniyorum!

        D.Ş: “Fatih Terim’in kızı şımarık, Seda Sayan’ın oğlu şımarık” diyorlar. Oğulcan da Buse de arkadaşım. Ne bir şımarıklıklarını gördüm ne de aşırılıklarını. Oysa çevremiz onlarla dolu. Bunun önüne geçemiyoruz maalesef. Bu saatten sonra da kapıları çalıp “Merhaba biz şımarık değiliz” diyecek halimiz yok.

        D.B: Bizim dışımızda gelişen şeylere bir şey yapamayız. Ben de Hülya’nın Zehra’ya haksızlık yapıldığını düşünüyorum. O kadar sevecen ve güzel huylu bir çocuk ki... Adı üstünde çocuk, genç, delikanlı... Kim hatasız ki gençlerden hatasızlık bekliyorsun?

        D.Ş: İlkokula gidene kadar annemle babamın ünlü olduğunu bilmiyorduk. Birinin annesi avukat, benimki de tiyatrocu.

        D.B: İş olarak bunu seçmişim ve büyük bir ciddiyetle işimi yapıyorum. Çok sıkıntılı günlerimiz de oldu. Yokluğu da bilir benim çocuklarım.

        Ne zaman?

        D.B: Boşanma döneminde sıkıntılı günler geçirdik. “Kızım dikkat et harcamalarına” dediğim günler oldu. Bizde para kazanmanın anlamı vardır. Çocukların eğitimidir yatırım bizde.

        D.Ş: Yatırımın yanında oturuyor anne...

        ‘Hayatıma biri girerse...’

        Annenin hayatında biri olsun ister misin?

        D.Ş: O nasıl mutlu olursa öyle yaşar. O mutlu olursa ben de olurum.

        D.B: Çok mutluyum ama zaman zaman “Keşke arkadaşlık yapabileceğim biri olsa” diyorum. Seyahat etmeyi çok seviyorum. Onunla gezeyim, güzel bir yerde yemek yiyeyim, alışveriş yapayım. Farklı el sanatları yapan yerleri gezelim...

        D.Ş: Bak konu yine buraya geliyor işte. O yüzden hayatında kimse yok.

        El sanatlarından hoşlanan bir erkek düşünüyorum...

        D.Ş: Hiç...

        D.B: Böyle biri olursa “Hayır” demem işte. Ama ayrı evlerde olmalıyız.

        Tabii ki orası kesin...

        D.B: Aynı evde biriyle yaşayabileceğimi zannetmiyorum artık.

        Aaaa ben kızlarla gibi anladım...

        D.B: Yok hayatıma biri girerse, herkesin kendi özgürlük alanı olmalı.

        Keşke Derya’ya geçmeseydi dediğiniz bir huy?

        D.B: Evham...

        D.Ş: Evham... (Aynı anda dediler)

        ‘40 fırın ekmek yemem lazım’

        Bir reklam filmi çektiniz birlikte, şimdi de filmde berabersiniz... Derya için büyük sınav, anneye karşı...

        D.Ş: İkisinde de anne-kızı oynuyoruz o yüzden rahatım aslında. Daha zorlarında nasıl olur bilmiyorum.

        D.B: Oğlum da reklamı çekti. Küçük ve birbirine bağlı bir aileyiz. Biz Ferhan’la da bağlıyızdır. Benim en iyi arkadaşım. Bana desen ki “Başın derde girse kimi ararsın” Ferhan’ı ararım.

        Kızınız Ferhan “ohh iyi valla attınız beni başınızdan ana-kız” demiyor mu?

        D.B: Diyor ama onlar da baba-kız takılıyor.

        D.Ş: Aynı tiyatroda oynuyorlar.

        D.B: İnşallah Ferhan’la birlikte de bir projemiz olur.

        Zamanla mı bu noktaya geldiniz?

        D.B: Tabii ama ayrılırken de birbirimize terbiyesizlik yapmadık. Olamayacağına karar verdik.

        D.Ş: Çocuk varsa anne ve babanın konuşmaması kadar saçma bir durum olamaz. Bizim hayatımızda hiçbir şey değişmedi. Babamın bize kurduğu cümleyi unutmam; “Boşanıyoruz ama biz her zaman bir aileyiz”. Gerçekten de öyleyiz.

        İnşallah annen ve baban gibi güzel yerlere gelirsin oyuncu olarak...

        D.B: Beni bin kat geçsin inşallah...

        D.Ş: 40 fırın ekmek yemem lazım.

        Yönetmen Murat Şeker:

        ‘Başka türlüsü beklenemezdi’

        “Bu filmde amacımız sadece komedyenlerle değil oyuncularla da komedi yapabileceğimizi göstermekti. Başardık. Derya’yla, Nejat İşler’in sağlık problemi zamanı Bodrum’da hastanede tanıştık. Alakasız bir yer olduğu için ‘Gündüz de göreyim seni’ dedim. Baktım kafa dengi. Benim için bu çok önemli. Derya Baykal’la Ferhan Şensoy’un kızının başka türlü olması beklenemezdi zaten ama tanıyınca ‘Tamam’ dedim. Senaryoda bir de anne var. Ona benzeyen anne aramaya ne gerek vardı?”

        Diğer Yazılar