Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Nazenin TOKUŞOĞLU / HT CUMARTESİ

        Yine bir kişisel gelişim kitabı geçti elime. Ezberledim artık. Bu kitap da diğerleri gibi hayatımı değiştirecek, anı yaşamayı öğretecek, kin tutturmayacak falan filan... Peki farklı olan neydi? Üstelik onca kişisel gelişim adı altında insanları kandıran şarlatanların yaptıklarını duyduktan sonra! “Öğreneceksin ama gelirsen” dedi Altın Kitaplar’dan Bahar Gedik. Tüm bu mesajları yaşayarak görmekmiş farkı... Ben bu röportajdan birkaç dakika önce hayatımın en ilginç tecrübelerinden birini yaşadım. 1 buçuk santimetre kalınlığındaki tahtayı elimle kırdım, boğazımdaki oku da boynumla... Ve sonra cam kırıklarının üzerinde yürüdüm. Her seferinde “Tabii ki yapamam” diyerek başladım üstelik. Ama gördüğünüz üzere yazabiliyorum, sağ salim karşınızdayım. Peki “Deli misin, neden yaptın” diyeceksiniz... “Hayatın Direksiyonuna Geç” kitabının yazarı Kemal İslamoğlu’yla hem mesleğinin yüz karalarını konuştuk hem de kişisel gelişimin kişiye kattıklarını...

        Kişisel gelişim işine nasıl bulaştınız?

        20 yıl önce çalıştığım şirkette Fransız müdürüm, sırtımdan sahneye iterek işe yeni girenlere yönelik oryantasyon ve satış becerileri eğitimlerini yapma sorumluluğunu verdi. Önce kurum içinde ek bir sorumluluk olarak başlayan eğitimcilik, sonradan bir kariyere dönüştü. İş hayatında hedeflenen gelişimin takıldığı yerin hep kişisel liderlik olduğunu gördüm. Çoğunluğun bundan faydalanması, iş ve özel hayatlarında hedeflediklerine daha etkin bir şekilde ulaşmaları için bu kitabı yazdım.

        Bu tarz çok kitap çıktı piyasaya. Hatta özünde çoğu aynı şeyden bahsediyor...

        Bu gök kubbede söylenmeyen söz kalmadığını ve bu kitabında bu manada yeni bir şey söylemediğini ben de belirtiyorum zaten. Bu kitap benim de içinden geçtiğim bir süreci anlatıyor ve okuyucunun yolunu kısaltmak amacıyla pratik bir rehber olsun diye yazıldı. Bu kitabı diğerlerinden ayıran bir diğer unsur da aynı isimli bir eğitimi de içermesi. Bu kitap ve aynı isimli site, ücretsiz ulaşılabilecek videolar ve randevu alarak katılabileceğiniz canlı bir eğitimi de içeriyor.

        Benimle de yaptığınız çalışma mı?

        Evet...

        Kişisel liderlik herkeste olan bir güç mü? Çalışılarak öğrenilir mi? Bazıları doğuştan mı üstündür?

        Liderlik herkeste olan bir özellik. Azınlık bununla temas halinde, çoğunluk ise üstünü örtüyor, görmezden geliyor. Liderlikte asıl olan uygulamadır. Hayat tecrübesi, deneme ve yanılmalarımızdır. Doğuştan gelen özelliklerin etkisi en fazla yüzde 20’dir. Yüzde 10 eğitim, yüzde 70 ise merak ile uygulamadır. Meraklı olmak lazım.

        ‘TEK BİR GERÇEK VE O DA ŞİMDİ’

        Neden hep birilerinden fikir alma durumundayız? Neden kendimizi motive edemiyoruz?

        Özgüvenimiz ve özsaygımız yeterince güçlü değil. Bundan dolayı hep en önemli kaynağımızı atlayıp dışarıya yöneliyoruz. Onlar da her zaman yol göstermiyor.

        Geçmişte takılmamak gerektiğini de söylüyorsunuz. Geçmişte mi yaşıyoruz gelecekte mi? Nasıl anlarız? Geçmişte yaşayanlar kaybetmeye mahkûm mudur?

        Geçmiş kayıtlarınızın kalitesine göre değişir. Kayıtlarınız pozitif ise sorun olmayabilir ama geçmiş kayıtlarınız pişmanlık, öfke, kızgınlık, affedememe ağırlıklı ise sadece bunları tekrar ediyor olacağız. Ben geçmiş ve geleceğin insanlık için en büyük yanılgı olduğunu düşünüyorum. Tek bir gerçek var ve o da şimdi. Sen bunu çıplak ayakla cam üstünde yürürken deneyimledin mesela. “Geçmiş veya gelecekte yaşamak kaybetmenin anahtarı” diyebiliriz.

        “Cümlelerinizi olumlu kurun” diyorsunuz. Nereden başlamalı?

        Cümleleri dönüştürebilmek için kelimelerimizi, kelimelerimizi dönüştürebilmek için odağımızı ve odağımızı dönüştürebilmek için de düşüncelerimizi fark etmeli ve yararlı hale getirmeye başlamalıyız.

        ‘Ben olsam ‘Sizinle daha önce çalışmış kim var’ diye sorardım’

        Biliyorsunuz bu konular istismara da açık. Geçenlerde ünlü bir yoga eğitmeninin içsel temizlik bahanesiyle öğrencilerine cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı.

        Her meslekte işini iyi yapanlar, yapmayanlar ve yapamayanlar var. Yapamayanlar doğal olarak eleneceklerdir zaten ama insanları kandıranlar hatta sömürenler için danışanlarında yaratıkları etkiyi gözlemlemek lazım. Bizim işimizdekilerin kendi yolculuklarının ne olduğunu anlamak gerekiyor. Bu işe nasıl ve neden girmişler ve kaç senedir bu işin içindeler? Nasıl bir eğitim sürecinden geçerek gelmişler? Bu kıstaslara bakmak yanılmanın önüne geçer.

        Sizin sektörde iyiyle kötü nasıl ayırt edilir? Genelde duygusal anlamda çöküntü yaşayanların başvurduğu bir mecra ve her şeye inanma noktasındalar...

        Kendiyle meselesi olan, kendinde daha fazlası olduğuna inanan, bunu ortaya çıkartmak için de yollar arayan sağlıklı insanların çözüm arayışında olduğu bir alan olarak görüyorum. Doktor, araba ya da tatil mekânı seçerken nasıl kriterleriniz varsa burada da benzer kriterlere göre seçmelisiniz. Tabii bazı riskler olabilir. Ben olsam “Sizinle daha önce çalışmış kim var onlarla konuşabilir miyim” diye sorardım.

        Mesleğinizi istismar edenlerin şahsen farkında mısınız?

        Evet çok var. Farkındayım. Ben kendi adıma kazancımın yüzde 15’ini kişisel gelişimime harcıyorum. Öğretmeye devam edebilmemin ön şartı öğrenebilmem. Bu işlerin içinde olanlara “Kendi adınıza ne yatırım yapıyorsunuz” diye sormak lazım. Dünyanın birçok farklı ülkesinde de eğitimler veriyorum. Yaptığı işi meslek değil kısa vadeli kazanç kapısı görenler de var. Bunları ayırt etmek de bu konuda zaman ve para harcamak isteyenlere düşüyor.

        Mevlânâ demiş ki...

        Mevlânâ felsefesi kitabınızda kendini hissettiriyor. en can alıcı bakış açısı neydi sizce?

        En çarpıcı gelen ve hatta hiç unutmam deniz kenarında okurken kitap elimde yattığım yerde hüngür hüngür ağlamama sebep olan şu sözüydü... “Çıldırmanın eşiğine geldim. Cevapları bulmak için Allah’ın kapısını çaldım. Kapı açıldı. Açılınca anladım ki meğerse içerden çalmaktaymışım.”

        Tahtayı kırınca ya da camda yürüyünce “Ne oldu yani” diyenlere yaptığınız şeyi nasıl anlatırsınız?

        Sevgili Nazenin aslında bu soruyu en iyi sen cevaplarsın, denedin çünkü. Tüm bu çalışmalar birer metafor aslında. Hayatta işimizde, ilişkilerimizde karşımıza çıkan engelleri temsil ediyor. Bu engellerle baş etmeye çalışırken ne gibi stratejiler geliştiriyoruz? Geçmişten gelen ve çoğu kısıtlayıcı olan inançlarımızla mı harekete geçiyoruz yoksa şimdi sahip olduğumuz kaynakları en yararlı şekilde mi kullanıyoruz? Çıplak elle tahta kırdığında veya kırık camlarda çıplak ayaklarınla yürüdüğünde bu soruların cevabını kendi adına sen buluyorsun. İşin güzel yanı bu.

        Tahta kırma çalışması bir şeyi gerçekten kafaya koyduğumuzda nasıl başardığımızın kanıtı. “Hayatta kıramam” diyerek karşısında dikildiğim tahta, yazarın “Ama kardeşin Göksenin tahtanın altında boğuluyor” demesiyle ikiye ayrılıyor. Gözlerime inanamıyorum!

        Ok kırma çalışması, hedefe doğru odaklanmakla ilgili. Hepimiz bir şeyler istiyoruz şu hayatta da, doğru odaklanabiliyor muyuz yoksa karşımıza çıkan ilk engel bizi depresyon denizinin dibine mi gönderiyor? Size engel olduğunu düşündüğünüz kişi oku boynunuzla iterek kırmak suretiyle yok oluyor.

        ‘Türkler çok duygusal insanlar lafı büyük bir yalan’

        Ciltler yetmez ama birkaç başlık söyleyebilirim. ‘Biz Türkler çok duygusal insanlarız’ lafı büyük bir yalan. ‘Duygularını yönetemeyen ve hatta onların esiri olan insanlarız’ olmalı doğrusu. Açık ve yapıcı iletişim kuramıyoruz, dolaylı ve güvensiz iletişim kuruyoruz. Temelde kendimize güvenmiyoruz çünkü...

        Duygularını ifade edememiş, içi öfke dolu insanlar olarak yetişiyoruz. Kendimizle derdimizin farkında olmadığımız için etrafımızdaki herkesi ve her şeyi eleştirip suçluyoruz ve ne yazık ki güzellikleri yeterince göremiyoruz

        Diğer Yazılar