Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP’nin, TBMM tarafından oylanan değişiklik paketini Anayasa Mahkemesi’ne götürmeme kararı, tartışmaları sona erdirdi. Şu sözler, CHP’nin “Yeni CHP” olduktan sonra yaptığı en akılda kalacak işlerden biri olarak kayda geçti: “Anayasa Mahkemesi’ne gitme hakkımız vardır. Ancak Anayasa Mahkemesi’ne gitmeyeceğiz. Biz CHP olarak bu milletin sağduyusuna güveniyoruz. TBMM’ye, kendi iradesine sahip çıkacağına güveniyoruz. Son söz milletindir.

        Klasik CHP’nin neredeyse geleneksel bir tutum haline getirdiği “AYM’ye gitme” rutininde radikal bir değişiklik gerçekleştirilmesi, CHP adına da ülke adına da hayırlı bir gelişme.

        Ancak bu olumlu kararın hemen ardından yine CHP semalarından yükselen, “Bazıları rahatsız oldu tabii, zira meydanlarda kullanacakları en önemli kozu ellerinden almış olduk” mealindeki açıklamalar pek şık değil. Çünkü böyle açıklamalar yaptığınız zaman TBMM oylamasıyla oluşan sonucu Anayasa Mahkemesi’ne götürmemiş olmanız, Meclis iradesine saygı gibi görünmüyor. Siyasi bir kurnazlığı bertaraf etmek için kurgulanmış yeni bir kurnazlık gibi görünüyor. Eh, siz bir kere sergilediğiniz olgunluğu “Millet Meclisi’ne saygı ve sandıktan çıkan sonuca güven” kapsamından çıkarıp “Ehehh, nasıl bozduk oyununuzu” sularına çektiğiniz zaman, insanların “Hadi be, siz sadece 2007’deki 367 garabetine sebep olduktan sonra nasıl da o kararın altında kaldığınızı hatırladınız” diyerek mukabele etmesini engelleyemiyorsunuz.

        GÜÇLÜ MUTABAKAT

        Oysa... Referandum sonucu ne olursa olsun CHP’nin var olabilmek, etkin siyaset yapabilmek için daha geniş ve güçlü mutabakatlara ihtiyacı var artık. “Çoğunluk”la barışması gerekiyor.

        Referandumdan evet çıkarsa, büyük ihtimalle gelecekte “ikili” bir ayrım üzerine kurulmuş bir Meclis denklemi göreceğiz. Böyle bir denklemde ve -iyimser bir ihtimalde- CHP’nin etkin bir biçimde var olabilmek ve itirazlarını, önerilerini kabul ettirebilecek güce sahip olmasını sağlayacak tek şey, daha geniş bir sosyolojik tabana yaslanması olacak.

        Referandumdan hayır çıkarsa CHP’ye önemli bir görev düşüyor. Çünkü o ihtimalde CHP’deki bazı kimselerden ibaret olmayan marjinal kafaların, terör örgütleriyle iltisaklı bozguncuların, “Halk hayır dediğine göre Cumhurbaşkanı’nın meşruiyeti kalmamıştır, AK Parti’yi tarihe gömmenin tam zamanıdır” yollu propagandalarla yapabilecekleri hamleler söz konusu olabilir. Bir genel seçimi ya da yeni bir Cumhurbaşkanlığı seçimini dayatmaktan; oluşabilecek otorite boşluğunda kaos çıkararak darbeye davetiye çıkarmaya dek genişleyebilecek bazı senaryolar CHP’nin gerçek tarihi sınavı olacaktır.

        Çünkü daha geçenlerde, 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişimini de hatırlatarak, “Evet çıkmazsa iç savaş çıkar” diyen ve akabinde istifa ettirilen AK Parti Manisa İl Başkan Yardımcısı Ozan Erdem’in yaptığı açıklama ne kadar korkunç olursa olsun AK Parti tabanında var olan bir korkuya tekabül ediyor. “Hayır çıkarsa bunların tamamı içeriden ve dışarıdan aldıkları destekle halkın üzerine çökecek” korkusudur bu.

        BUNLAR YETERLİ Mİ?

        “Arkadaşlar saçmalamayın, bu referandum aslında teknik bir konu, halkın ‘Hayır’ demesi sadece ‘Modeli beğenmedim’ anlamına gelir. ‘Hayır’ çıkması ne 1 Kasım seçimlerinin sonuçlarını hükümden düşürür, ne de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konumunu tartışmaya açar” tutumunu takınmış görünmek kolay.

        Minibüste militer laikçi, manyak bir CHP’li kadın tarafından dövülen Dilara’ya geçmiş olsun ziyareti yapmak güzel. Ama bunlar yeterli ve tatmin edici teminatlar mıdır? Zira daha 11.05.2016’da ülkenin en etkili muhalefet partisi tarafından “Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz” gibi bir cümle sarf edildi ve bu söz hâlâ unutulmadı.

        Diğer Yazılar