Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MAÇ kuyruğundan bahsetmiyorum orada bir şekilde içeri girmezse öleceğini zannedip panikle girişe yönelen taraftarın duygusu nedir onu bilemem. Ama Joan Miró’nun ‘Kadınlar Kuşlar ve Yıldızlar’ sergisini görmek için Sabancı Müzesi’ne gittim ki o da ne, kapıda inanılmaz bir kuyruk! Hani hafta sonu değil, bayram tatili değil, içeri girmek için 10 dakika bekletti bizi kuyruk. Kimse sesini çıkarmadan bekledi o kuyrukta. Hem müze girişinde kuyruk olması sevindiriciydi, hem de kuyrukta sorun çıkmaması. Bilirsiniz, bizde kuyrukta bekleme yetisi yok. Kaynak yapmak, bir sıra bile olsa önünüzdekinin önüne geçebilmek için taklalar atar insanlar. Akşamında Zorlu Center’daki PSM’de ‘Beauty and The Beast’i izledim. İzlediğim en iyi müzikallerden biri olmalı diye düşündüğüm sırada ara verilince dışarı çıkıp bir şeyler içmek istedik. O da ne, kafe bölümünde uzun bir kuyruk! Her gelen gözlerine inanamayıp “İçecek için de bu sıraya mı giriliyor” diye soruyordu. Sanki yemek dağıtan bir restoranın önündeyiz ama umut dünyası işte. Neyse ki verilen ara herkesin istediğini alabileceği uzunluktaydı, bu yüzden kimse gıkını çıkarmadı. Broadway’de izlediğim oyunun kafesinde olan sıra ile Zorlu PSM’deki sıra aynı medeniyet çerçevesinde olunca pek hoşuma gitti. Bu tip organizasyonlar kuyruk kültürünü bize aşılayıp kaynakçılığa bir son verdirecektir umarım. Hadi Türkiye’de alışkınız belki ama yurtdışında bu manzaraları görüp “Bunlar kesin Türk” yaftasına yapışmak hiç de hoş değil.

        İlhamın peşinde

        CUMA günü öğrenciler ve sanat âşıklarıyla birlikte Sabancı Korusu’nda bir ilham atölyesine katıldım. Caffe Nero daha önce İngiltere’de başlattığı projesini İstanbul’a taşımış, İtalyan sanatçı Dario Agrimi öncülüğünde kahve tadı ve kokusundan yola çıkarak eserler yapıyorlar. Tuvallerden çıkan renkli eserler çok yakında Türkiye’deki mağazalarda sergilenip İngiltere’ye taşınacakmış.

        Topağacı’ndaki mahalle pub’ı

        TAM Topağacı Meydanı’nda açılan yeni bir pub’ımız var; Kozmonot. Zümre ve Göksu isimli iki mimarın sahip olduğu mekân, pub kafasının güzel bir örneği. Kapı girişindeki temsili Berlin Duvarı ve Yuri Gagarin bara ilham vermiş. Bar şefi olarak Parantez’den Orkun, mutfak için de Ulus 29’dan Barış transfer edilmiş. Kendi imalatları sosisleri denemek lazım. Tam Soho’daki pub kafasını Nişantaşı’nda yaşatacaklar sanırım. Mekânın tuvaletleri de bir enteresan geldi bana. Tuvaletin yanına yerleştirilen ekranlardan uydudan dünya görüntüleri online izlenebiliyor. Kozmonot adı neden verildi diye merak edenlere açıklamalarımı yapmış olayım.

        Cadılara az kaldı

        BU haftanın benim için en önemli özelliği Cadılar Bayramı olması. O gece verilen partilerde çok eğleniyorum, genelde yılbaşı geceleri çalıştığım için sanırım benim yılı sıfırlama partim Cadılar Bayramı’nda gerçekleşiyor. Yıllardır yapılan ‘gâvur âdeti’ tartışmaları bu hafta da çıkacak, âlemin ağzı torba değil ki büzesin hesabı bu sene de sağ kulağımızdan girip sol kulağımızdan çıkacak. Kahvecisinden, burger’cisine, bekârlığa veda gecesinden baby shower’ına kadar bütün Amerikan âdetlerini yalayıp yutup cadılar bayramı gelince “Çok özentisiniz” diyenlere selam çakıyor, bu seneki partiden bahsediyorum. Bizim Roxy’deki Gulyabani Partisi artık gelenekselleşti. Menajer Ece Çelebioğlu’nun düzenlemesiyle 31 Ekim’de yapılacak. Parti özel davetlilere yapıldığı için kapıda söylenecek şifreyi bulmanız lazım. Yoksa sadece kostüm giymek bu partiye giriş hakkı sağlamaz.

        Diğer Yazılar