Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CEM YILMAZ’ın filmi ‘Ali Baba ve 7 Cüceler’deki küfürlü replikleri eleştirenler nerede yaşıyor acaba? Temiz Türkçe kullanan steril çevreler varsa bilelim yani. Küfürlü konuşmaların direkt sosyal hayatımıza girdiği bir çağda filmdeki karakterlerin küfürlü konuşmasına takılmak sıfırcı hoca taktiği gibi geldi bana.

        CHARLIE SHEEN televizyona çıkıp AIDS hastalığına neden olan HIV pozitif taşıdığını söyleyince 4 yıldır korunmadan birlikte olduğu kadınlar adına çok üzüldüm. Biraz Pollyannacılık oynamam gerekirse en azından bu virüsün sadece eşcinselleri ilgilendiren bir sorun olduğunu düşünenlerin algısı değişmiştir sanırım.

        BÜLENT ERSOY’un bir kısmı beyazlamış saçlarıyla verdiği pozu yeni gördüm. Gerçi peruk olduğunu söylemiş ama yine de bayağı havalı duruyordu. Fakat işin içinde beyaz olunca Bülent Hanım’ın daha önce hiç fark etmediğimiz yaşı da ortaya çıkmış. Beyaz saç ve kapkara makyaj olmadığı kadar yaşlı göstermiş Diva’yı, aman dikkat!

        Paris travması

        PARİS saldırılarının ardından Mashable haber portalında Parisli farklı iş ve etnik gruplardan kişilerle yapılan röportajları okudum. “Paris eski günlerine dönebilecek mi” sorusu yöneltilen Parisliler, şehirlerinin eski günlerine döneceğine emin, o konuda korkuları yok. Fakat bir kısmı sinirli tabii ki. Olaydan sonra turistlerin ve göçmenlerin daha sıkı denetlenmesini isteyenler de var. Bir süre sonra her şey rayına oturacak tabii ama etnik farklılıklar yüzünden gerilim biraz daha artacak. İngilizce adres sorduğunuzda sinirli sinirli Fransızca cevap veren kesimle karşılaşınca artık kaldırım değiştirmek zorunda kalacağız galiba. Tanıdığım Parislilerin bu travmayı atlatması biraz zor.

        Lucca değişimi

        MEVSİMLER yenilenirken yıllardır havası değişmeyen Lucca aynı kalacak değil ya, o da tam gaz yenilik peşinde. Önce efsanevi kokteyllerinden başlamam gerekirse, Lucca’nın bar kısmının harikası Yiğitcan Gencer, yaz boyunca Londra’da kalıp kokteyl konularında araştırmalar yapmış. Hatta geçen ay Londra’nın en iyi barı olarak ödül alan Artesian’da bir süre çalışıp Alex Kratena’dan da bir şeyler öğrenmiş. İşini çok profesyonel yapıyor, sırf kokteylleri için bile gidebilir hale geliyorsunuz böylece. Fakat Lucca’nın tek kozu bu değil. Lucca mutfak ekibinin denemeleri hızla mönüye girsin diye her gün yeni bir mönü basılacakmış bundan sonra. Balkabağı ve trüflü lezzetler ön planda. Vejetaryenler için et yiyormuş izlenimi verebilecek yaban mantarlı ve trüflü pizetta çok iyiydi. Trüfü makarnaya koymaları da beni hayli tatmin etti. Lucca’da sergilenen Aslı Atamer’in Collectible Junk sergisinin eserleri de Lucca’ya ayrı bir hava katmış. Cem Mihrap eserlerden bir kısmını gözüne kestirmişti. Ne zaman gitsek onları aynı yerinde göreceğiz galiba.

        Nişantaşı’ndaki Galyalı

        IHLAMUR Yolu’ndan geçerken rastladığım ama bir türlü içine giremediğim Gallia’yı deneyimledim önceki gece. Dışarıdan bakınca burgerden başka bir şey bulamam herhalde diye düşündüğüm mekân beni bir hayli şaşırttı. Mönüsündeki çeşidin fazla olması ilk önce endişelendirse de kalabalık masaya gelen her şeyden tadıp notumu öyle verdim. Bir kere mekânın sahibi Fuat Halaç aynı zamanda şef olunca mönüye ayrı bir titizlenmiş. Fasulyeli sigara böreği fikrine bayıldım. Şu dönemin olmazsa olmazı kinoa, börülceyle masamıza geldi. Soğan çorbalı wonton da, enginarlı deniz mahsullü wonton da bir harikaydı. Fuat Bey’in yaptığı gastronomi denemeleri mönüye farklı lezzetler olarak yansımış. Bildik Nişantaşı mekânlarından farklı görünümüyle de kısa sürede öne çıkar. FG’den Gökberk’in müzik direktörlüğünü yaptığı mekânların gecesi de bir ayrı güzelmiş, test ederiz artık.

        Diğer Yazılar