Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu bayram tatilinde en çok, tatili bir haftaya uzatmaya izin vermeyen patronlar anıldı! “Ne var yani perşembe ve cuma da tatil edilseydi” diye söylenenlerin sayısı bir hayli fazlaydı. Ama yaz sıcağında pes edip tatile kavuşanlar bu iki günlük arayı pek umursamadan tatile çıktı tabii. Alaçatı’nın plajlarında havlunuzu serecek tek yer yoktu. Kalabalık mekânlar için harika ama Alaçatı’nın daracık yolları için aynı şeyleri söyleyemem sanırım. Çeşme’de beni giderek korkutan bir kalabalık olmaya başladı. Daracık sokaklar ve sınırlı sayıda plaj önümüzdeki seneleri nasıl kaldıracak acaba. Daha da önemlisi neden Çeşme, Alaçatı haricinde bir yerden yeterli şekilde büyüyemiyor. Gezip gördüğüm koskoca boş arazilere neden yatırım yapılmıyor onu anlamış değilim. Bu şekilde yakında batmasından çok da korkarım hani.

        Boş konuşma üstatları

        Bayramda bir güzel aile ziyaretleri yapılırken, yakınını kaybetmiş ailelerde hep bir burukluk olur ya. Bu burukluğu desteklemek için ağzını açan teyzelere, arkadaşlara ne gıcık insanlarsınız diyebilmek için bu yazı. “Ah rahmetli babanız da olsaydı” diye başlayan cümleler kurup “Rahmetli ne severdi sizi” diye olaya girenler acaba karşı tarafa iyilik yaptıklarını, acılarını paylaştıklarını ya da rahmetliyi hasretle andıklarını mı zannederler hep merak etmişimdir. Ya da bir yakınlarını kaybetmiş midirler ki bu kadar rahat konuşabilirler. Sözlük anlamı olarak patavatsız diye nitelendirdiğimiz bu insanların aynı zamanda mahallenin dedikoducu teyzesi ile aynı kişi olmaları ve gözlerinden haset okunması da bir tesadüf değildir bence.

        Otto olmuş!

        Alaçatı Otto kaç senedir aynı koyda olmasına rağmen nihayet bu sene kendini gösterip popüler olabildi. Gece eğlencesine doymayanlar ve “enerjisi” olanlar saat 03.00’ten sabahın ilk ışıklarına kadar bu kulübe gidiyor. Çeşme içinde bir popülerlik olunca, diğer bütün mekânların yaptığı hataları da arka arkaya yapmaya başladılar. Klasiktir, kaç mekân geldi geçti bu şekilde; ilk önce popüler olur, sonra fiyatlar biraz artar, ardından kapıdaki adamlar küstahlaşır, içeride doğru düzgün hizmet alamazsın ve gitmemeye başlarsın. Otto ilk iki kuralı hızla atlayıp küstah kapı görevlilerine kavuşmuş. Asla alttan almayan, ilk kez gördüğü müşterisine “Sen” diye hitap edecek kadar “geniş” görevlileri var. Neyse Otto olmuş, bundan sonraki basamakları biliyoruz zaten. Otto olmuş!

        Rita Ora ne ola

        İki sene önce MTV ödül töreni için Amsterdam’dayım, kırmızı halıdan ünlülerin geçişini izliyoruz. Alicia Keys’i, Kim Kardashian’ı hepsi önümüzde resmigeçit yapıyorlar. Derken yanımdaki gazeteci çocuk kırmızı halıdaki bir kıza mikrofon uzatarak konuşmaya başladı. Bu popçular öyle hızlı değişiyor ki, yanımıza gelen hoş melezin Rita Ora olduğunu fark etmemişim bile. O zaman zaten öyle bir durumu yoktu. Hatta iyi şarkıları vardı bile diyebilirim. O gece dünya müzik yazarları aramızda hep aynı şeyi konuştuk; demek ki sıra Rita’da. Amerikan müzik endüstrisinin kuralı bu, bir yetenek keşfetti mi onu sonuna kadar pompalıyor. Rita Ora’ya da aynı şey oldu mesela. Şarkıları daha basitleşti, becerebildiği kadar seksileştirildi ve tüm kanallardan klipleri gözümüze dayatıldı. Sistemin bize sunduğu yeni bir şarkıcıyı daha kabulleniverdik birden. Ve daha da önemlisi önümüzdeki Pharrel konserine Rita Ora’nın da geliyor olması Amerikan baskısının son halkası. Daha iyi bir promosyon olamazdı tabii ki.

        Diğer Yazılar