Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Her geçen gün artan yaz sıcaklığında kan şekeri düşmesi ile yüksek tansiyon arasında vücudumun yaşadığı med cezir misali gel gitlerin etkisiyle bir kaç hafta bu köşeyi boş bırakmak zorunda kaldım.

        Son bir kaç haftaya baktığımızda bu gelgitler sadece bende değil, Fenerbahçe’de de yaşandı.

        “Menderes, Kennedy, Clinton ve daha sayılacak onlarca isim bugün çapkınlıkları ile mi yoksa başarıları ile mi anılıyor?” diye sorarak başlayım yorumlamaya.

        Geçtiğimiz yıl daha ligin ilk yarısı oynanırken “Limitleri zorlayan teknik adam” başlıklı bir yazı kaleme almıştım.

        2000’li yıllarda Türk futbolunda gözünü yukarılara dikmiş, yaptıklarıyla, konuşmalarıyla özellikle futbola soktuğu “bilgisayar”, “bilim”, “istatistik” söylemleriyle hırsını, arzusunu hissettirmeye başlayan bir teknik adamın Ankaragücü’nden Fenerbahçe’ye gelme sürecini anlatmıştım.

        F.Bahçe’yi şampiyon yapmasının ardından -zor bir doğum olsa da- 2 yıllık imza attıktan kısa bir süre sonra istifa eden teknik adam.

        Bu istifa limitleri öylesine zorladı ki; Aziz Yıldırım hızını öylesine alamadı ki; önce Şansal Büyüka ve Tayfun Bayındır’a yaptığı açıklamalarla, daha sonra da İsmail Kartal’ın imza töreninde Ersun hocayı yerden yere vurdu.

        Hâlbuki daha bundan 1.5 ay kadar önce kızını evlendiren Ersun Hoca’nın düğününde Aziz Yıldırım ve diğer yönetim kurulu üyeleri ile sıcak bir görüntüyü yakından görmüştüm.

        İstifanın bir gün öncesinde Ersun Hoca ile uzun bir konuşma yapmıştım. İstifa etmeyi düşündüğünü bana ifade etti. Sesinde “Şampiyon yaptım ama” diye başlayan bir hayal kırıklığı, şaşkınlık ve çaresizlik vardı. Aklıma ilk yarı da lider bitirdiği Vestel Manisa’nın ikinci devrede düşme hattına gerilemesi sırasında yaptığımız konuşma gelmişti. Bir gün sonra gelen istifa.

        Kader mi nedir bilinmez her iki konuşmadan bir gün sonra gelen istifalar.

        Yine Milli Takım’ın başında iken Levent Bıçakcı’nın “gözünün üstünde kaş var” bahaneleri ile O’nu Milli Takım’daki görevinden alması sürecinde yaşadıklarını hatırladım.

        O zamanlar nasıl da üzüldüğüne, yıkıldığına şahit oldum. Sonuçta o da bir insandı ama bir boksör mantığıyla hayata tutunuyordu: “Bir boks maçını yere düşen değil, ayağa kalkmayan kaybeder.”

        “Ersun Hoca 8 haftada gider” diyenlere nazire yaparcasına daha sezon başında Fenerbahçe’yi şampiyon yapacağını yazan birisi olarak Ersun Hoca yine ayağa kalkmayı başaracaktır.

        Hemen hemen tüm takımlarına “Dikey Limit” filmini izlettiren hoca şimdi mitolojideki Sisyphus (Sisifos) hikayesindeki gibi tekrar tekrar yuvarlanan bir taşı dağın tepesine çıkarmak için uğraşacağa benziyor.

        Diğer Yazılar