Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçenlerde küçük bir gazetede, “Dolar 5 TL’ye dayanmışken” diye bir ifade gördüm. Dolar belki ileride 5 TL olabilir, ama şimdilik en fazla “4 TL’ye dayandı” denebilir. Üstelik bu aralar düşüşte. Gazete neden teknik olarak doğru olanı değil de abartılı bir ifade kullanmayı tercih etti?

        Çünkü 5 TL’nin psikolojik etkisinin daha yıkıcı olacağını hesaplıyor, kafasındaki felaket senaryosuna daha fazla uyuyor bu çarpıtma.

        Oxford Sözlüğü, Amerika’daki alternatif sağın yükselişine bakarak 2016’nın sözcüğü olarak “post-truth” ifadesini seçti. Fox News ve Breitbart gibi gerçeği eğip büken yayın organlarından etkilenen sağ seçmen, bilgiyle ilgilenmeyip medyanın belli bir kesimi önüne ne konarsa sorgulamadan tüketmeyi alışkanlık haline getirdiği için gerçeklerin önemini yitirdiği bir dünyada yaşamaya başladık. Herkesin doğrusu kendine daha güzel görünüyor, gerçekliğin kendi işlerine gelen kısmına inanmayı tercih ediyorlar.

        Eğitim ve gelir düzeyi düştükçe medya tüketicisinin gerçeklikle ilişkisi de zayıflıyor. Gariptir ki “post-truth” Türkiye’de sağcı seçmende değil, muhaliflerde hayat bulmaya başladı. Mevcut iktidara muhalif olanlar belki yılların bitkinliği ve yenilmişliğiyle çareyi bilginin ve verinin dikte ettiğinde değil, kendi olmasını istedikleri gibi hayal ettikleri icat edilmiş gerçeklerde aramaya başladılar.

        Yalan Haber Ajansı Facebook sayfalarında, WhatsApp gruplarında 24 saat alternatif gündem yaratıyor. Hemen her gün binlerce insanın inanıp paylaştığı haberlere göre İstanbul’daki bütün alışveriş merkezleri boşaltılıyor ya da her hafta Erdoğan ve ailesi Türkiye’den kaçıyor. Epey bir süredir Cumhurbaşkanı’nın referandum tasarısını imzalamayıp geri göndereceği, referandumun aslında gerçekleşmeyeceği umudu vardı. “Hâlâ imzalamadı” haberlerinin arkasından gelen beklentiler bir süre sonra “23 Nisan’da referandum olmasını bekliyor” türü laik paranoyalara yerini bıraktı.

        Oysa pek çok gazeteci ilk günden beri referandumun 16 Nisan’da olması için imzanın belli bir tarihte atılması gerektiğini yazmıştı. Tabii işin bu kısmı heyecanlı, seksi değil. Sıradan, bürokratik bir haber.

        ANKET SAVAŞLARI

        Referandumun gerçekleşeceği anlaşıldı, şimdi de anketlere bel bağlanıyor.

        İşte dün, Birgün ve Cumhuriyet gazetelerinin sitesinde Gezici isimli araştırma şirketinin referandumda yüzde 58.2 hayır çıkacağına dair araştırması yer aldı. Muhalifler için bundan daha tatmin edici bir sonuç olamaz. Ama şöyle ufak bir sorun var: 1 Kasım 2015’te aynı şirket iktidarın oyunun yüzde 39 olduğunu öngörmüştü. Yaklaşık 10 puan gibi abartılı bir farkla yanıldılar, ama bu gerçeklikle ilişkisini koparmış bir kesim için önemsenmeyecek bir ayrıntı.

        Zaman zaman önüme farklı araştırma şirketlerinin özel müşteri için yaptığı ve kamuoyuna açıklanmayan anket sonuçları geliyor. Hiçbiri yüzde 58.2 diye bir hayır sonucunu bulamamış. Kasım seçimlerini tutturan Adil Gür’e göre evet oranı yüzde 54.

        Biliyorum, moral bozucu. Ama eldeki veriler bunu söylüyor. Gerçekler acıttığı için alternatif bir realiteye teslim olmanın daha rahatlatıcı, insanı mutlu eden bir tarafı var elbette.

        Evet çıkacağını söylemek, evet çıkacağını ummakla aynı şey değil, ama gel de bunu gerçekliği önemsemeyenlere anlat. Türkiye’nin düşünce hayatına müthiş bir siyasi körlük ve tembellik hâkim, bundan kurtulmak da yakın zamanda mümkün değil gibi görünüyor. Facebook’taki profil fotoğraflarını değiştirerek siyasi mücadele verdiğini düşünenler, paylaştıkları toz pembe haberlere inanıyor, sonuç istedikleri gibi olmayınca da hâlâ yıkıntı yaşıyor.

        İlk olarak gerçekliğe geri dönüp kimin gerçekten neden kazanıp kimin de neden ısrarlı bir şekilde kaybettiğinin üzerinde dursak?

        KÖTÜ OLDU

        DÜN Washington’da patlak veren Michael Flynn krizini yazmıştım; yazının yayımlandığı saatlerde Trump’ın Milli Güvenlik Danışmanı istifa etti. Kendi partisi, basın ve muhalefetten gelen baskılara dayanamadı. Bu istifanın bizim için önemi şu: Türkiye FETÖ’yle mücadele ve terör örgütü liderinin iadesi konusunda çok büyük bir müttefikini kaybetti.

        #AltınıÇizdiklerim

        BİLGİ SAHİBİ OLMADAN...

        Pazar günü “Girls” dizisinin yeni sezonu başladı ABD’de... Lena Dunham’dan nefret etseniz bile dizisine kayıtsız kalmak mümkün değil.

        İlk bölümde kendisine yazı siparişi veren bir editörle konuşuyordu.

        Şu cümlesi cımbızla ayıklanmaz mı:

        “Çok esprili ama aynı zamanda narsist bir kişiliğim var... Hemen hiçbir şey s...mde değil ama buna rağmen her konuda çok sağlam fikirlerim var, hatta hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmadığım konularda bile.”

        FARK GÖREMİYORUM

        Biri 80’li yıllarda Türkiye’de kebapçılardan evlerin duvarlarına kadar her yerde karşımıza çıkan “Ağlayan Çocuk” resmi...

        Diğeri babasının yanında mecburen durmak zorunda kaldığı anda oflayıp puflayan ve bunu da hiç gizlemek zorunda hissetmeyen Barron Trump, Başkan’ın küçük oğlu..

        Benzemiyorlar mı?

        Zorunlu açıklama: FETÖ’nün de bir dönem çok kullandığı “Ağlayan Çocuk” tablosuna benzeterek herhangi bir imada bulunmuyorum.

        Diğer Yazılar