Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mısır yönetimi tarihteki en büyük infazlardan birini gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Ülkede 528 kişi idam cezasına mahkûm edildi. Sivil toplum örgütleri ayakta. Davanın detaylarını ve sürecin nasıl işleyeceğini Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü Murat Çekiç’le konuştuk

        Mısır’ın Minya şehrinde bir mahkemede aralarında İhvan üyelerinin de bulunduğu 545 kişi, bir polis memurunu öldürme, iki polis memurunu öldürmeye teşebbüs, yasaklı gruplara üye olma ve bu tür grupları yönetme gibi suçlardan yargılandı. Aralarından 528’ine idam verildi. Uluslararası Af Örgütü kararı bozdurtmaya yönelik acil eylem çağrısı yaptı; www.amnesty.org.tr/ai adresinden imza kampanyasına destek bekliyorlar. Davayla ilgili nihai karar 28 Nisan’da açıklanacak. Dünya o güne odaklanmışken insan haklarını hiçe sayan tüm bu hukuksal süreci, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü Murat Çekiç’le konuştuk.

        Yargılanma sürecini baştan sona ele alalım...

        Adaletle alay edilen bir süreç. Davanın çıkış noktası meydanlardaki toplu protestolar. Ancak yargılanan bu 528 kişinin orada olup olmadığının kanıtı yok.

        13’TEN 71’E

        İnfazı istenenlerin yaş aralığı...

        13 -71 diye tespit ettik.

        Nasıl yargılandılar?

        Dava toplam 3 gün sürdü. Bunca insan için sadece iki celse. 3050 sayfalık bir iddaname hazırlandı. Avukatların iddanameyi okumak için talep ettiği ek süre talebi reddedildi.

        Müvekkillerini nasıl savundular peki?

        Savunamadılar ki. İlk etapta 118 kişi tutukluydu. Sadece 64’ü mahkemeye getirildi.

        Niye?

        Hukuk Mısır’da böyle işliyor. Niyeler, cevaplar, yanıtlar yok. Büyük ihtimalle kimi tuttularsa getirdiler. Tamamen göstermelik. Bir tutukluyu mahkemeye getirmenin de prosedürleri var. Onları dahi beklemediler. 3. gün artık karar açıklanacak, hâkim avukatların duruşma salonuna girişlerini yasakladı. Bu arada savcının, polisin bulduğu “sözde” tanıklar çıktı ortaya. Avukatlar tanıklara “Orada mıydınız” diye soramadı. Kendi anayasalarına bile uygun davranmadılar.

        Şimdi ne olacak?

        Mısır’da ölüm cezasında başmüftünün görüşü alınır. Ama bunun bağlayıcılığı yok. “Yapmayın” dese de yapabilirler. Hâkim son derece kararlı görünüyor. Temyiz aşamaları da var. Ama deneyimler kanıtlıyor ki temyiz süreci yine göstermelik ve aslında sadece verilen kararın bir an evvel onaylanmasına yarıyor.

        Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, yeni seçilecek cumhurbaşkanının sanıkları affedebileceğini söyledi. Sizce affeder mi?

        Bir şey söylemek zor. Politik mevzilenmesine bağlı. Tansiyonu düşürmek adına, dünyaya “Mısır’da işler iyi gidiyor” mesajı vermek isteyebilir.

        Peki dünya ne der?

        Hayır. Zaten mevcut hükümetin nasıl iktidar olduğu ortada. Hiçbir meşruluğu yok. Aslında biz, devletlerin yönetim biçimlerine dair söz söylemeyen bir örgütüz ama karşımızda hak ihlallerinin üstünde yükselen bir iktidar var.

        Tüm bu olanlar, Mısır’daki yeni rejimin Müslüman Kardeşler’i yok etme politikası mı?

        Temel amaç bu. Meydanlarda insanların üzerine ateş açıldı, onlarca kişi hayatını kaybetti. Bunlar hep o sürecin adımlarıydı. Hukuki ilk büyük adım da bu. İdam cezaları üzerinden dünyaya “Müslüman Kardeşler terörist örgüttür” mesajı verilmek isteniyor. Oysa bugüne kadar Müslüman Kardeşler’in herhangi bir şiddet eylemine karıştığına dair uluslararası adil yargılama ilkeleri bağlamında hiçbir kanıt yok.

        TBMM’den kararı kınayan, tüm partilerin katılımıyla ortak bir bildiri çıktı. Etkisi olur mu? Kesinlikle olur. Türkiye hem bölgede etkili hem de dünyada sesi duyulan bir ülke.

        Batı’daki sivil toplum örgütlerinin konuya yaklaşımı nasıl?

        İspanya’dan Arjantin’e temsilciliklerimizde milyonlarca imza toplandı.

        ‘BATI’NIN ÜSTÜ KAPALI DESTEĞİ VAR’

        Peki Batılı hükümetler bu konuda biraz pasif mi? Ne dersiniz?

        Bugüne kadar Batı’nın yeni rejime üstü kapalı bir desteği vardı. Silah ticareti, ekonomik yardım paketleri bu anlamda çok büyük gösterge. Eğer siz hükümetin meydanlarda toplanan insanların üzerine ateş açtığına şahitseniz ve yasal da olsa silah ticaretine devam ediyorsanız, bu destek olduğununuz anlamına gelir. Ancak bu son cezayla ne denli mütecaviz bir rejimin arkasında durduklarının yeni yeni farkına vardılar. Onlar da ters yüz oldu. Kamuoyuna pek yansıtmadan kapılar ardında diplomatik yollarla başta destekledikleri rejimin biraz daha makul davranması için baskı yaptıklarını biliyoruz.

        Nereden biliyorsunuz?

        AB Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’ın “Hüküm giydikleri suçlar ne kadar ağır olursa olsun, idam cezası hiçbir koşul altında haklı gösterilemez” diye açıklaması var. Keza Mısır’daki ekibimiz de Amerikalı ve Avrupalı yetkililerin ülkede üst düzey yetkililerle görüştüğünü raporluyor. Günün sonunda gerçek bir demokratik değişiklik olur mu, hayır. Daha çok, “Aklınızı başınıza devşirin. 528 kişiyi idam etmek de neymiş” gibi bir yaklaşım hâkim. Bir sonraki adım diplomatik açıdan yoğun baskılar ve dışlamalar olabilir.

        ‘İdam cezasının geri dönüşü yok’

        2013’te dünyada 778 kişi infaz edilmiş. Önceki yıla göre 100 kişi fazla. Bu artış neyin nesi? Dünyada ciddi bir kutuplaşma var. Ölüm cezası listesindeki ülkelere bakın; muhalif gruplara yönelik icraatlarıyla da ön plandalar.

        Örnek verin...

        ABD’deki Snowden vakasını düşünün. İnsan haklarına aykırı dinlemeleri ortaya çıkardıktan sonra başına gelenler... Ya da Julien Assange..

        Bire bir hükümete muhalefet etmek gibi değil ama bu örnekler?

        Her ülkenin muhalif tanımı, o ülkenin kendini konumlandırmasına göre değişir.

        Ölüm cezası 3. dünya ülkelerine has bir uygulama gibi algılanırken ABD ve Japonya gibi ülkelerde de bu cezanın uygulanmasını nasıl yorumlayacağız?

        Bu ülkeler hukuk sistemlerini değiştirmeye yönelik bir hayli direniş gösteriyor. ABD’de yönetimde söz sahibi sağlam bir muhafazakâr taban var. Bu grup -tırnak içinde söylüyorumölüm cezasını Amerika’nın asli unsurlarından biri gibi görüyor. Dolayısıyla bir politik mücadele var. Bakmayın, ABD bir dolu insan hakları standardını tutturmuş olsa da pek çok ekonomik-kültürel ve sosyal hak konusunda geri kalmış bir ülke. Dünyada BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni onaylamayan iki ülke var; biri ABD, diğer Somali. Ama bu direniş yavaş yavaş kırılıyor. Japonya’nın da ciddi hukuki değişiklikler yapması şart. Şunu kabul etmeleri gerekir ki; ölüm cezası büyük yanlışlıklara yol açabiliyor.

        Tam da onu soracaktım, caydırıcı bir etkisi var mı?

        Bir ülkede ceza sisteminin temel amacı insanları rehabilite etmek olmalı. BM’nin bu anlamda belirlediği insan hakları standartları var. Ancak dünyada ceza-infaz sistemlerinin nasıl işlediği ortada. Hal böyleyken ölüm cezalarının insanlar üzerinde caydırıcı bir etkisi olmaz. Aksine geri dönülmez hatalara sebep olur. DNA analizlerinin ortaya çıkmasıyla özellikle ABD’de geçmişte verilen pek çok karar bozuldu mesela. İdamı nasıl geri alacaksınız.

        Türkiye’de idam cezası yok. Bu konuda bayağı ilerdeyiz o zaman...

        Aynen öyle. Dahası; geçen yıl BM Genel Kurulu’na 77 devlet, dünyada 10 yıl boyunca hiçbir infazın gerçekleştirilmemesi için bir karar tasarısı sundu. Türkiye de bu ülkelerin arasında. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ek protokollerine de taraf olmuş bir ülkeyiz. Ve bu protokollerin bazıları ölüm cezasını açık bir şekilde yasaklıyor.

        Diğer Yazılar