Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HASAR TESPİT RAPORU-8

        AKP hükümet ile Fethullah Gülen Cemaati arasındaki savaş 17 Aralık 2013 günü gerçekleşen yolsuzluk/rüşvet soruşturmasıyla alenileşti. Bu savaşın ilk “hasar tespit raporu”nu 20 Aralık günü yazdım. Sonuncu, yani 7’nci raporun tarihiyse 21 Nisan’dı.

        O yazının başlığı şöyleydi: Savaş bitti ve Cemaat kayıp mı etti? Yaklaşık 8 ay sonra, 14 Aralık 2014 günü en kritik aşamalarından birinin yaşanmış olması, savaşın daha bitmediğinin kanıtı. Bank Asya, Kimse Yok mu? gibi kurumların ardından Zaman Gazetesi ve Samanyolu Yayın Grubu’nun doğrudan hedef alınması, bize uzun bir süredir inisiyatifin hep hükümetin elinde olduğunu göstermekle birlikte Cemaat’in henüz kaybetmiş olduğunu söylememiz mümkün değil.

        Ama geçen süre içinde Cemaat’in çok ağır hasar görmüş olduğu muhakkak. Bazı öne çıkan hususları şöyle sıralayabilirim:

        Özgüven aşınması: 17 Aralık sürecinin ilk günlerinde Cemaat mensupları kendilerinden çok emindi; zira çok önceden hazırlandıkları bir savaşta, hükümete, daha doğrusu Başbakan Erdoğan’a bir baskın yapmışlardı. Ama yolsuzluk/rüşvet iddialarıyla Erdoğan’ı tasfiye hesapları tutmadı. Hem yerel, hem Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı başarısızlığa uğratamadıkları gibi daha da güçlenmesine neden oldular. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu andan itibaren kendileriyle topyekûn mücadeleyi temel strateji olarak benimsemesine paralel olarak Cemaat mensupları sürekli savunmada kaldı. Peş peşe gelen darbelere cevap verilememesi, Cemaat’teki özgüvenin belirgin bir şekilde aşınmasına neden oldu.

        Yeni müttefik bulmakta zorlanma: Fethullah Gülen’in, hareketini birlik içinde ve diri tutma çabalarının devletten gelen saldırıları savuşturmada belli bir etkisi oldu fakat yeterli olduğu söylenemez. Öte yandan Cemaat, çoğu soldan aparılmış “Özgür basın susturulamaz”, “Susma sustukça sıra sana gelecek” ve hatta “Faşizme karşı omuz omuza” sloganlarıyla AKP’ye karşı geniş bir cephe oluşturmaya çalıştı. Fakat “basın özgürlüğü” bağlamındaki kısıtlı desteği saymazsak yanına fazla kişiyi çekemedi. Buna karşılık dışarıdan, Batı’dan daha yoğun ve etkili bir desteğin, tabii yine basın özgürlüğü ekseninde gelmiş olması fazlasıyla anlamlı.

        Kibir ve inandırıcılık sorunu: Bunun ilk nedeni, üçüncü şahısların, siyasi iktidarın (Erdoğan’ın) gazabına uğramak istememeleridir. Ama olayın bir başka yönü de var: Cemaat ile bugün Erdoğan/AKP karşıtlığında buluşabilecek kesimlerin çoğu, yakın geçmişte onunla çok ciddi problemler yaşadı, bazıları Cemaat tarafından mağdur edildi. İlginçtir, Cemaat son bir yılda, bütün çağrılara rağmen geçmişiyle yüzleşmekten kaçındı. Bunun bir nedeni “Biz hata yapmayız” kibriyse, bir diğeri de geçmişteki yanlışlarla samimi bir şekilde yüzleşmenin Cemaat hakkındaki “paralel devlet” iddialarını doğrulama ihtimalidir. Ne var ki Ahmet Şık, 14 Aralık günü attığı tek bir twit ile Cemaat’in bu kibirle daha fazla yol alabilmesinin önünü kesti.

        Direnme konusundaki tecrübesizlik: 17 Aralık sürecinin ilk günlerine Cemaat’in “sivil olmayan kanadı” damga basmıştı. Fakat başarılı olamadılar ve devletteki tasfiyelerle büyük ölçüde etkisizleştiler. Bir süredir “sivil kanat” öne çıkmış durumda. Ama Cemaat, geleneksel olarak “sivil itaatsizlik” kavramı ve “sokak”a uzak olduğu için epey zorlanıyor. Daha önemlisi devlet, Cemaat’e açtığı savaşta, bunların iç içe geçmiş olduğunu ileri sürerek “sivil” ve “sivil olmayan” ayrımı gözetmeksizin acımasızca saldırıyor.

        An itibarıyla Gülen Cemaati ağır yaralı. Sadece devletten tasfiye edilmiyor, can damarı olan sivil/toplumsal kurumlarını kaybetme endişesi taşıyor.

        Yarın raporun ikinci kısmında AKP/ Erdoğan’ın durumunu ele alacağız.

        Diğer Yazılar