Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yaşanan 15 Temmuz kanlı darbe girişimine tepki olarak, muhalefet-iktidar cephesinde ortaya çıkan “milli ittifak”, ekonomik yaşama da renklerini yansıtacak.

        Bu önermemi yalnızca iç siyasete dayalı olarak ortaya koymuyorum.

        Küresel kriz de bize ekonomiye yatırımcı/ tüketici katılımının önünün açılması gerektiğini söylüyor.

        Devletin zirvesi, “alnını secdeye koyma” kıstasının çıktısı FETÖ’yü ve emperyal ittifakını sahadan çekerek; ekonomi, siyaset ve bürokraside yeni alanlar açıldığının sinyalini veriyor.

        O nedenle de bugünlerde en çok “liyakat” ve “milli çıkarlar” tartışması yükseliyor.

        Hep aynı isimlerin devletten ihale almasını ve belirli kesimlerin zenginleşmesini sorgulamaya başladık.

        Dünün “mahşerin 4 atlısı” diye bildiğimiz “ortak girişim gruplarında” bile çatlaklar oluşmaya başladı.

        Türkiye’nin en büyük projelerinden birinde ortaklar arasında böylesi bir kopuş olursa şaşırmam...

        ORTAKLIK YELPAZESİ GENİŞLİYOR

        İş dünyasında “geniş yelpazeli” ortaklıkların kurulacağı bir evreye giriyoruz.

        Türkerler Holding’de ortaya çıkan yeni ortaklıkları bu savıma örnek verebilirim.

        Türkerler, 5 şehirde kurulacak 8 bin yataklı hastane ihalesine girmek üzere Güriş, Çolakoğlu ve Doğuş ile çatı şirketi kurdu.

        Küresel düzeyde bakarsak, aynı grubun bir başka yatırımı için Mısır’dan bir akademisyene ve eski ABD Türkiye Büyükelçisi Francis Ricciardone’ye götürdüğü danışmanlık teklifini de “yeni ortaklıklar” bağlamında yorumlamam mümkün.

        AB ülkelerinin “varoluşsal krizini”, küresel ekonomilerin ise “düşük büyüme tuzağını”; adını ister KOBİ, ister kadınlar ya da gençler koyun, yeni yetenekler ve finansal güçlenmeyle atlatabileceğine dair sayısız atıf bulabilirsiniz.

        Tüketimin artması için ekonomilerin büyümesi gerekiyor.

        Türkiye 2015 G20 Liderler Zirvesi’ne ev sahipliği yaptığı dönemde ortaya koyduğu “katılımcı büyüme” vizyonuyla yoksulluk zincirinin kırılacağına işaret ediyordu.

        KAMU POLİTİKALARI YETERSİZ

        G20 taahhütlerini raporlamakla görevli Dünya Bankası, IMF ve OECD; hem G20 üyesi kulübünün genişlemesi, hem de yerel ekonomilerde kamu-özel ortaklı yatırımlara işlerlik kazandırılması üzerinde duruyordu.

        Küresel deklarasyonlarda altı çizilen “katılımcı büyüme” vizyonunun, kamusal politikalarla desteklenmediği eleştirisi, G20 Liderler Zirvesi 2017’ye ev sahipliği yapan Çin’de dile getirildi.

        9 Eylül günü bu köşede okuduysanız hatırlayacaksınız; “G20’ye Lagarde’ın ‘küçük büyüme tuzağı’ uyarısı damga vurdu” diye yazdım.

        Çin’in Hangzhou kentinde 3-4 Eylül tarihleri arasında tamamlanan “Liderler Zirvesi” paralelinde düzenlenen B20 (İşdünyası20) oturumu konuşmacılarından W20 (Kadın20) Kurucu Başkanı Gülden Türktan’ın notlarını aktarmıştım.

        Türktan, Uluslararası Para fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde’ın global ekonomik büyümenin 2016 yılında hayal kırıklığı yaratacağını vurguladığı sözlerinden şöyle bir özet veriyordu:

        “Çok küçük büyüme, yüksek eşitsizlik ve yapısal reformların yavaş ilerlemesi; ülkeleri düşük büyüme tuzağına düşürecek. Ülkeler kapsayıcı, eşitsizliğin giderilmesi yoluyla yoksulluğu azaltacak güçlü politikalar oluşturamıyor.”

        ANKARA DEKLARASYONU...

        Liderler, G20 bildirgesinin içine “Hangzhou Konsensüsü” adıyla 4 maddelik bir taahhüt de ekleyerek Çin’den ayrıldılar.

        Ülkeler arasındaki ekonomik işbirliğini artırmayı hedefleyen bu metin; “İnovasyon-Açıklık- Ekonomik Politikalar Arasında Entegrasyon/ Tutarlılık-Kapsayıcılık” başlıklarını içeriyordu.

        Kapsayıcılık maddesinde şu ifadeler yer alıyor:

        “Herkesin ihtiyaçlarını karşılayacak ekonomik büyüme sağlamak için çalışacağız. Ortaya çıkan faydalardan tüm ülkelerin yararlanmasını sağlayacağız. Özellikle kadınlar, gençler başta olmak üzere, dezavantajlı tüm grupların kaliteli işlere erişiminin önünde engel olan eşitsizlikleri gidermeliyiz.”

        16 Eylül’de Slovakya’da düzenlenen AB Zirvesi’nde yayımlanan, “Bratislava Deklarasyonu ve Bratislava Yol Haritası”nda da benzer bir yaklaşım ortaya çıktı:

        “Yaşamak, okumak, çalışmak ve refahımızı artırmak gibi ihtiyaç ve isteklerimize daha iyi hizmet eden ve zengin Avrupa kültür mirasından faydalanan AB’ye ihtiyacımız var.”

        Bugünlerde bizim de ihtiyacımız olan şey “Ankara Deklarasyonu”dur.

        Deklarasyonun başına “Hep birlikte işbaşına” yazılmalı.

        Diğer Yazılar