Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) delegesi olarak 2015 yılında Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı’na seçilen Sebahittin Korkmaz’ın kariyerine bakarak, iş güvenliği ve işçi sağlığı alanındaki deneyimini başa koyuyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda 4 yıl iş müfettişliği yapan Korkmaz, 1991 yılında endüstriyel ilişkiler alanında yönetim danışmanlığı ve çevre laboratuvarı şirketi kurmuştu. Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde yaptığı masteri bu yıl tamamladı. Tez konusu, “Kaza İncelemelerinde Kusur Dağılım Modellemesi”ydi... Önümüzdeki yıl da işçi sağlığı alanında doktora yapacağını söylüyor. “Araba güvenli değilse sürücüye güvenli davranış öğretmek işe yaramaz” diyen Korkmaz, “sistem güvenliği” kavramı üzerinde duruyor. Daha çok “kaliteakreditasyon- ölçümleme” işlevini ifade eden üçgen logosu ile ünlü TSE’nin en az bilinen özelliği; işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında da hizmetler veriyor olması... Artık durum değişiyor. TSE’nin bu alandaki iddiası sınırı aştı! TSE; 2017 yılı sonu ya da 2018 yılı başı itibarıyla yayınlanması planlanan Uluslararası Standardizasyon Teşkilatı (ISO 45001) “İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistem” taslağının oylanması aşamasında “Hayır” oyu kullandı. Kanada, Litvanya ve Avusturya’da gerçekleştirilen ISO toplantılarında ortaya konan yaklaşımın, özellikle gelişmekte olan ülkelerde uygulanabilir olmadığını belirtti. TSE’nin önerisi üzerine, ISO konuyu yeniden ele alma kararı aldı. Sonucu etkiler mi bilinmez ama uluslararası arenada “ilk kez” ortaya konan bu “tavır”; Türkiye açısından pozitif gündem oluşturabilir. ISO’dan vazgeçtim, bizim patronlara “iş kazalarının önlenebilir” olduğunu anlatsalar razıyım! “Yav işçiler kurallara uymuyorlar” seviyesinden bir basamak yukarı çıksak, günde en az 5 işçi iş cinayetine kurban gitmez... Zira Türkiye işçi ölümlerinde El Salvador ve Cezayir’den sonra dünyada 3’üncü ülke...

        Bu sıralama da 2014 yılı ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) verisine dayanıyor. 2016 skorumuz henüz kayıtlara geçmemiş...

        Küçük bir ipucu vereyim: Türkiye’de 2013 yılında 1235, 2016’da 1970; son 6 ayda da 906 işçi işbaşında yaşamından oldu!

        Her yıl belge ve laboratuvarlara dünyada ödenen para 200 milyar dolar olurken, Türkiye’de bu rakam 1.5 milyar doları geçmiyor. Bunun da yalnızca 700 milyon doları otomotiv sektörünün yurtdışında akredite olduğu standardizasyon ve belgelendirme kurumlarına gidiyor. Ankara’daki merkezlerinde ziyaret ettiğim Korkmaz, “Hangi ülke standartları belirliyorsa, pazarda onun hâkimiyeti oluşuyor. O nedenle ISO bünyesinde kurulan Teknik Komite’ye uzmanlarımızı kabul ettirmemiz gerekiyor” diyor. Belgelendirme pazarının yüzde 70’ini Almanya’nın aldığını söyleyen Korkmaz, “Uluslararası standardizasyon arenasında yokuz. Bu alanda kim güçlüyse teknolojiye de o hükmediyor” saptamasıyla, önceliklerini de tariflemiş oluyor.

        Ulusal standardizasyon süreçlerine katkılarının artmasıyla uluslararası kuruluşlarda da etkin bir konuma gelebileceklerini belirtiyor. Kamunun gözetim ve muayene kurumu olmayı hedefliyor. TSE bugüne kadar 377 bin belge vermiş. Belge alan kuruluşların, toplam ticari kuruluşlara oranı yüzde 15’i geçmiyor. Korkmaz, “Sanayi 4.0” olarak ifade edilen dijital devrime gönderme yaparak, “Makinelerin birbiriyle konuştuğu çağdayız. M2M teknolojilerinin ortak dili standartlardır” diyor. Devlet alımlarına ve kamu ihalelerine TSE standardı şartı getirilmesi için çalışıyor.

        BELEDİYELER NE ZORLUK ÇIKARIYOR Kİ?

        İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi, 25 Temmuz’da TBMM’ye sunulan ve müftülüklere nikâh kıyma yetkisi veren “Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Tasarısı”nın, laik hukuk devleti ilkesini ortadan kaldıracak nitelikte olduğu gerekçesiyle geri çekilmesini talep ediyor. Dün İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Nazan Moroğlu, basın toplantısında haklı olarak şu soruyu dile getirdi:

        “Tasarıda ‘Vatandaşlarımızın evlenme işlemlerini kolaylaştırmak ve daha kolay ve seri bir şekilde hizmet almalarını sağlamak amacıyla il ve ilçe müftülüklerine de evlendirme yetkisi verilmektedir’ denilmektedir; bu sonuca varmak için belediyelerin bu konudaki hizmetlerinde hangi zorluklar yaşanmış olduğu araştırılmış mıdır?” Vatandaş olarak yanıt veriyorum: Belediyelerin verdiği hizmetler içinde en niteliklisi, düğün ve cenaze organizasyonlarıdır. Kim bu konuda eleştiri getirirse haksızlık yapmış olur. İşin bu tarafı bir yana Moroğlu’nun Medeni Hukuk açısından yaptığı uyarı da son derece kıymetli: “Müftülükler dini makamlardır. Evlendirme memuru olarak resmi nikâh yetkisi verilmesi, laik Medeni Kanun’dan vazgeçiştir.”

        Diğer Yazılar