Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Kim FETÖ’cü, kim değil?”i geçtik artık, “Kim FETÖ’cü, kim Cemaat destekçisi?” ayrımına geldik.

        Tabii bu tartışmanın yaşandığı tek yer siyaset arenası.

        Çünkü devlette FETÖ temizliği yapılırken böyle bir ayrışmaya falan gidilmiyor. Şu ana kadar yargı, polis, asker yani devletin birçok kurum ve kuruluşunda insanlar FETÖ bağlantılı ya da üyesi olduğu gerekçesiyle ya meslekten atıldı ya da ihraç edildi.

        Gözaltına alınıp tutuklananlar, gözaltında hâlâ sorgusu devam edenlerle birlikte toplamda bu rakam sanırım 100 bini falan buldu.

        ***

        Devlette böyle ciddi bir temizlik olurken siyasette ise yaprak kıpırdamıyor.

        Peki neden?

        Galiba, daha doğrusu benim öngörüme göre siyaset gerçekten de kimin ciddi ciddi FETÖ’cü olduğunu, kimin sadece ve sadece zamanın ruhu gereği Gülen Cemaati’yle bağlantıya geçtiğini ayırt edemiyor.

        Medyada da var böyle bir handikap!

        Kabul edelim, bir dönem bu adamlar güç sahibiydi. Hem de öyle böyle değil. Yargı, emniyet ve dahi birçok kurum ve kuruluş ellerindeydi ve istedikleri gibi de atlarını oynatıyorlardı. Ve bunlar o dönem çok ama çok iyi PİAR’larını yapıyorlardı.

        Mesela bunların bir medya ayağı vardı. Biz yazarları bölüşmüşlerdi. Geliyorlardı, mütemadiyen şirin mi şirin bir halde kendilerini anlatıyorlardı. Davetler yapıyorlardı. Konferanslar falan ve bir de sürekli yurtdışı seyahatlerine götürmek için uğraşıyorlardı.

        Ben herhalde 10 kez falan çağrıldım. Ama gitmedim. Hem de hiçbirine!

        Başta, yani ilk yıllarda bir sebebim yoktu reddetmek için, ama sonraları 2010 yılında falan bilerek mesafe koydum, zira ne halt olduklarını o tarihlerde az buçuk çözmüştüm.

        Ama bugün FETÖ’ye bağırıp çağıran ve hatta en azılı düşmanı olan bazı meslektaşlarım koşa koşa gidiyorlardı o yurtdışı davetlerine.

        Şimdi bütününe “Bunlar da FETÖ’cü” dersem ayıp etmiş olurum, ama aralarında bal gibi bunların sıradan bir cemaat değil, örgütlü bir yapı olduğunu bilip kumpaslarına, alçaklıklarına ayakçılık yapan ve dahası kalemlerini onlar için tetikçi gibi kullananlar da vardı!

        İşte siyasette de böyle bir durum var.

        Bilmeden, fark etmeden FETÖ’yle yakın olanlar... Bir de bile bile...

        ***

        Bu arada, FETÖ’yle bugüne değin en yakın ilişki kurmuş kişiler AK Parti’de bu doğru, ama her ne kadar, “Bizde FETÖ’nün sızması için bir ortam yok!” dese de Sayın Kılıçdaroğlu, CHP’de de böyle tiplerin sayısı az değil.

        Ben biliyorum Fethullah Gülen’i ziyaret eden, okullarına destekte bulunan, Cemaat etkinliklerinde boy gösteren CHP’lilerin kim ya da kimler olduğunu. Biriyle ciddi ciddi uğraşmışlığım da var, hatta bu yüzden sosyal medya üzerinden hakaretlerine maruz kalmışlığım da.

        O nedenle gerçekçi bulmuyorum, “FETÖ bize sızıntı yapamadı!” açıklamasını.

        Her yere sızmış... Devletin birçok kurum ve kuruluşuna çöreklenmiş ve hatta Atatürkçülerin en sağlam kalesi olarak gördükleri Genelkurmay’ı bile neredeyse teslim alacak vaziyete gelmiş sinsi bir örgütün bu ülkenin anamuhalefet partisine sızıntı yapmadığını söylemek ya fazla iyi niyetliliktendir ya da siyasetendir!

        Ben Kılıçdaroğlu’nun nedeninin ikincisi olduğunu düşünüyorum ve aslında hak da veriyorum. Çünkü gerçekçi değil evet ama koskoca anamuhalefet partisinin liderinin, milyonlarca insanın gözleri önünde kalkıp, “Evet, FETÖ bize de sızdı! İçimize girdi!” demesi de biraz tuhaf olur...

        Diğer Yazılar