Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BEN zaten farklı bir sonuç beklemiyordum ve nihayet o oldu. Sağlık Bakanlığı, Manisa’da yemekten zehirlenen askerlerle ilgili soruşturmayı tamamladı ve zehirlenmenin nedeni olarak “besin zehirlenmesi”ni işaret etti. Her neyse... Asıl vurgu yapacağım konu başka. Bu zehirlenme işini de sonunda götürüp FETÖ’ye bağlayanlarla ilgili birkaç şey yazmak istiyorum.

        Değerli okurlarım... Bu ve buna benzer olayları götürüp bir biçimde FETÖ denilen belaya bağlayanlar, işi iyice cıvıtarak bu alçak terör örgütüyle ilgili mücadelenin sulanmasına hizmet ediyorlar. Geçenlerde de Ege Bölgesi’ni fena bir biçimde sallayan depremlerin suni olduğunu iddia edip arkasında aşağılık üst aklın ve dolayısıyla FETÖ’nün olduğunu iddia etmişti birileri. Tam da FETÖ’nün istediği, yani işin cıvıtılarak, sulandırılarak ciddiyetinden kopmasına hizmet eden bu bağlamaların bir an evvel son bulması gerekiyor artık. Bir an evvel!

        Bu arada salı günkü yazımı yazamadığım için, “Kokuşmuş et için dayak niye?” başlıklı yazımın devamını getirememiştim. Ben o yazıyı yazdığım sıralarda henüz olayı birileri FETÖ’ye falan bağlamamıştı. Sonra oluştu bu durum. Buradan o bağlayıcılara seslenmek istiyorum.

        Hadi diyelim ki askerleri zehirleyen yemeklere zehri FETÖ zikretti. Peki askerlerin yemeklerle ilgili itirazlarının karşılığında üstlerinden dayak yemesini, hakarete uğramasını da mı FETÖ sağladı? Buna dair komplo teoriniz ne, çok merak ediyorum. Cevaplarsanız çok ama çok memnun olacağım...

        KEŞKE O MARKA DEĞERİNİ HEDER ETMESEYDİ

        SABAH’a yazar olarak ilk transfer olduğumda, yani 2009 yılında Nazlı Ilıcak’ın canı çok sıkılmıştı. Hiç hazzetmedi beni ve bunu da sık sık belli etti. Gerek gazetenin yazarlarıyla yaptığı toplantılarda gerekse başka yerlerde karşılaşmalarımızda veya yazılarında.

        Bunun nedeni elbette ki mesleki kıskançlık falan değildi. Neredeyse yaşım kadar meslekte kalem oynatmış Nazlı Hanım’ın beni kıskanmasını falan hiç aklıma bile getirmedim. Peki neydi mesele? Onun iyi geçindiklerine karşı benim çıkıntılık yapmamdı. Evet! Birkaç olay var bayağı kapışmamıza neden olan.

        Mesela Ahmet Hakan ile ilgili yazılarım çok kızdırmıştı Nazlı Hanım’ı. Çünkü o aralar Ahmet Hakan’la aralarından su sızmıyordu. Ama Ilıcak’ın şahsımla ilgili hazımsızlığının tavana vurduğu dönem, tarihe 7 Şubat olarak geçen MİT krizinin yaşandığı dönemlerdi.

        O krizin arkasında Fethullah Gülen ve avenesinin olduğunu yazmam ve yazarken de tüm ayrıntıları tek tek aktarmam Nazlı Hanım’ı delirtmişti. Bayağı hem de! İyice bilenmişti şahsıma. Öyle ki sonradan Sabah Gazetesi ile yollarımız ayrıldığında dayanamayıp bir tweet atmış, işsiz kalmamı alkışlamış ve kinini kusmuştu!

        Neyse... Uzatmayayım... Geçenlerde duruşması vardı biliyorsunuz. Savunmasında varlığını laik Cumhuriyet’e borçlu olduğunu söylemiş ve kendisini kâinat imamı sanan bir adamın peşinden gidecek kadar aptal olmadığını söylemiş Nazlı Hanım.

        Savunmasını mahkeme değerlendirecek. Bu arada şunu da söylemek isterim. Nazlı Hanım’ın düştüğü duruma samimiyetle söylüyorum çok üzülüyorum. Çünkü beğensek de beğenmesek de onun bir döneme ismini yazdırmış marka olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

        Keşke o marka değerini heder etmeseydi. Beni de sevmeseydi, hazzetmeseydi yine ama Nazlı Ilıcak dışarıda olup yazmaya devam etseydi... İnanın ben daha memnun olurdum...

        ŞORTLUYA TEKME CAİZ DEĞİLDİR!

        İSTANBUL Pendik’te şort giyen kadını herkesin gözleri önünde darp eden vatandaş gözaltına alındı, sonrasında da serbest bırakıldı. Tabii bu serbest kalış toplumda bir kez daha isyana sebep oldu, karar sonrası kıyamet koptu.

        Herkes kendince bir şeyler yazıp çiziyordu olayla ilgili. Özellikle de kararı veren hâkime yağdırılıyordu. Ben de yağdırmayı çok isterdim ama bu haksızlık olur. Zira sordum soruşturdum ki kanunen hâkimin vereceği başka bir karar yok. Maalesef hukuk bunu emrediyor ve hâkim de bu emri yerine getiriyor.

        Tabii toplumda böylesi infiale neden olmuş bir olayla ilgili hâkim takdir yetkisini kullanıp serbest de bırakmayabilirdi, ama sonuçta takdirle kaç gün içeride tutabilir. En fazla 3 gün. O nedenle kimse kararı veren hâkimi suçlamasın. Haksızlığa lüzum yok.

        Ama tabii bu olay şortlulara tekme atma konusunda iştahı da kabartabilir. Çok tehlikeli bir örnek dolayısıyla. Ben de diyorum ki, madem hukuken önlem alamıyoruz, o zaman Diyanet aracılığıyla bir önlem alalım. Kesinlikle faydası olur Diyanet’ten, “Şortlu herhangi bir kadına tekme atmak asla caiz değildir” açıklamasının.

        Haksız mıyım?

        Diğer Yazılar