Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Halil İnalcık, makalesinde 1670 yılında, sadece sarayda tüketilen et miktarının yılda 990.000 okka olduğunu yazıyor. Yeme içme alış verişini ve imarethaneleri şöyle anlatıyor:

        O yıllarda İstanbul’un nüfusu yaklaşık 500.000 kişi idi. Bu nüfusun içinde Türkler ağırlıklı olmak üzere Bizans’tan kalan Rumlar, Yahudiler, Ermeniler vardı. Bu nüfusu doyurmak için, buğday en önemli madde olup Karadeniz şimalindeki steplerden Kırım Hanlığı’ndan gelirdi. Rum gemiciler Kefe’den muazzam miktarda tuz ve buğday getirirlerdi.

        Boğaziçinde Yeniköy zengin Rum navluncuların mahallesi idi.

        Bugün de Yeniköy zengin aristokratların mekânıdır. Baharat, Hindistan’dan Mısır’a oradan da İstanbul’a gelirdi. İstanbul’a koyun getirme sorumluluğunu üzerine alan gurup celep adıyla anılırdı.

        Bunlar özellikle Akkerman step bölgesindeki sürülerden yahut Bulgaristan’dan ve Orta Anadolu’dan koyun alırlar İstanbul’a getirirlerdi. Orta Anadolu Konya ovasında o zamanlar tarım alanı azdı. Cihanbeyli Kürt aşireti Konya ovasından İstanbul’a her sene 300.000 koyun göndermek için devletle sözleşme yapmıştı.

        İstanbul halkının bir ihtiyacı da zeytinyağıdır. Özellikle Rum halkı, çok miktarda zeytinyağı tüketiyordu. Girit zeytinyağı çok önemliydi, fakat daha yakın olarak önemli bir zeytinyağı bölgesi Ayvalık ve Midilli adası idi.

        İstanbul’un sebzevatı Güney Marmara bölgesinden, Mudanya-Kara Biga limanlarından gelirdi. Bursa başta olmak üzere bu bölge, İstanbul’u beslemek için sebze meyve bahçesi halini almıştı.

        İstanbul’un kuruluşunda imaretler çok büyük fonksiyon sahibidir.

        Fetih ve yağmadan sonra şehri yeniden nüfuslandırmak, imar etmek gerekli idi. Türk-İslam şehrinin ortaya çıkmasında en önemli müessese imaretlerdir.

        İMARET BİR SİTEDİR

        İstanbul birçok yeni siteden kurulmuştur. İmaret dediğimiz site (Külliye) şudur: Eski klasik Yunan-Roma şehir inşasında tapınak şehrin nüvesi, çekirdeğidir. İmarette merkez, camidir. Caminin etrafında dini ilimler öğreten medrese, bunun yanında mektep ve kütüphane olacaktır. Fakat en önemli unsurlardan biri imarettir. İmaret halkın gelip yemek yediği, personel yemeğini temin eden, aynı zamanda yolcuların ve mahalle fakirlerini doyuran bir sofradır.

        İmarette ibadetinizi yapıyorsunuz, eğitim alıyorsunuz ve karnınızı doyuruyorsunuz.

        Türk İslam şehri İstanbul imaret siteleriyle ortaya çıktı. Fatih, 1453’te vezirlerini çağırdı her birine bir imaret-külliye kurmasını emretti. İstanbul 1500 tarihine kadar 12 imaret etrafında gelişti.

        Gedik Ahmet, Mahmut Paşa, Davut Paşa mahalleleri hep böyle imaretlerle ortaya çıktı. İmaret sistemi vakfa dayalıdır. Zengin tarım ve ticaret kaynakları, dükkânlar hanlar imarete vakf edilir. Bunlar çarşı, dükkân, hamam gibi imaretin gelir getiren organlarıdır. Oradan gelen gelirle imaretteki fonksiyonlar karşılanır. Fatih imaretinde günde 3000 ekmek pişirilip fakirlere dağıtılırdı, yolcular imarette misafir olurlardı.

        İmaretler İstanbul’un yiyecek kültüründe önemli bir konudur.

        İmaretler her şeyden önce yolcuların, fukaranın yemek ihtiyacını karşılayan merkezlerdir. Bugün hala yaşayanları var. Eyüp’te Fatih’in kurduğu imaret, hala hayırseverlerin yaptığı yiyecek yardımlarıyla işleyen bir hayır ocağıdır.

        Geçmişimize engin bilgisi ve yorumu ile ışık tutan, günümüzü aydınlatan değerli Halil İnalcık’ı rahmet ve saygıyla anıyorum.

        Diğer Yazılar