Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Farklı fikirlerden ve görüşlerden beslenmeyen her siyasi akım aslında çürümeye mahkûmdur. Hele iktidardaysa. Zira iktidar sahibi olmak her yapılanda bir keramet olduğu inancını besler. Bu durumda yanlışlar görülmez, eleştiriler hep düşmanca diye görülüp kenara atılır ve bir noktada birikmiş hatalar iktidar sahibinin, siyaseti yönetenin başına çöker.

        Dış politikada bu hataların bedeli bir hayli ağır da olabilir. İslamcıların herhalde en çok nefret ettikleri şahsiyetlerden olan İsmet İnönü’nün stratejik düşünce ile ilgilenenler tarafından hep akılda tutulması gereken bir sözü vardır. Hiç de yabana atılmayacak bir kurmay olan Paşa şunu söylemişti: “Yığınaklarda yapılan hata savaş meydanında düzelmez”. Siyasetin başka araçlarla yapılan türü diye nitelendirilen savaş için geçerli olan bu tespit, diplomasi için hayda hayda geçerlidir.

        Türkiye’nin güney sınırında son günlerde yaşanan gelişmeler tam da bu sözün doğruluğuna örnek teşkil ediyor. Her ne kadar daha tüm taşlar yerli yerine oturmamış olsa da Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye sınırının öte yanında (IŞ)İD’in egemen olacağı bir duruma ABD’nin pek sıcak bakmadığı ortaya çıktı.

        Sonuçta bu bölgede tüm dünyanın düşmanı ilan edilenlerle savaşan da PYD ve ona destek veren, gücü de hayli sınırlı Özgür Suriye Ordusu dışında kimsecikler yok. (IŞ) İD’in geri püskürtülmesi, kontrolündeki yerlerden atılması hemen herkesin önceliği olduğuna göre ABD Hava Kuvvetleri’nin bu örgütle savaşanlara şu ya da bu şekilde destek vermelerinde şaşılacak bir durum yok.

        ABD’nin bu noktaya gelmesinde Ramadi’nin tıpkı Musul gibi hemen hiç mücadele edilmeden (IŞ)İD’e teslim edilmesinin de payı var. Herkes Musul ne zaman kurtarılacak diye beklerken, onca milyar dolar harcamaya rağmen Irak ordusu diye bir kurumun olmadığı ortaya çıktı. Bunun üzerine de daha önce Kobani örneğinde görüldüğü gibi Kürtlere destek verildi.

        Eğer PYD’nin silahlı gücü YPG ve müttefikleri Telabyad’ı ve aldıkları diğer yerleri ellerinde tutabilirlerse Irak’tan sonra Suriye’de de bir Kürt siyasi birimi kurulmuş olacak. Üstelik bu kez yöneticileri de PKK’ya yakın olacak. Bunun sonuçlarından biri Türkiye’nin kendi içindeki Arap nüfus oranı mülteciler nedeniyle artarken, Arap Ortadoğusu’ndan fiziki olarak kopmasıdır. Telabyad henüz sınırdaki o feci görüntülerle gündemin ortasına düşmemişken Fehim Taştekin şu tespitlerde bulunmuştu:

        “Rejime karşı Fetih Ordusu’nu silahlandıran hükümet YPG’nin ilerleyişinden dolayı mutsuz. Hem Azez civarındaki köylerde hem Serekaniye bölgesindeki Hamam beldesinde Türkmenleri tehdit eden taraf IŞİD olduğu halde Erdoğan ‘Telabyad’da Arapları ve Türkmenleri uçaklarla vuran Batı ne yazık ki onların yerine terör örgütü PYD ve PKK’yı yerleştiriyor (dedi).’ Bundan daha çarpıcı IŞİD’e destek itirafı olabilir mi? IŞİD lehine ... pozisyon aldıktan sonra ‘IŞİD, Türkiye’den Suriye’ye geçen binlerce savaşçıyla güç sağlıyor. Geçişleri engellemek için Türk yetkililer ihtiyaçları olan kapasiteyi tam olarak artırmış değiller’ diyen ABD Başkanı Barack Obama’ya kızmanın âlemi ne?”

        Türkiye yığınaktaki hatayı Kobani’de yaptı. Bir taraftan ideolojik körlükten gelen zaaf, diğer yandan PKK’ya verilen kökleşmiş devlet tepkisi Türkiye’nin o muharebede fiilen (IŞ)İD’i desteklemesiyle sonuçlandı. Kobani’den başlayarak tüm Rojava bölgesine yayılan gelişmelerde Ankara’nın duruma müdahale etme imkânları azaldı. Bu arada ABD Türkiye’nin tutumunun doğruluğuna ikna edilemediği gibi, tersine Kobani direnişine önemli bir katkı yaptı.

        Şimdi tutup olmadık komplo teorileriyle, bu fiyaskonun üstünü örtmek mümkün değil. Yapılacak şey hatadan dönmeye çalışmak olmalıdır. Bu çabaya da (IŞ)İD’i kayırmaktan vazgeçip, PYD’ye terör örgütü muamelesi yapmaktan cayıp, müttefiklerle anlamlı bir işbirliğine girip, Diyarbakır’da yaşanan faciaların arka planını gerçekten çözme iradesi göstermekle başlamak gerekir.

        Diğer Yazılar