Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önceki gün Şanlıurfa’da 2 polis memuru, Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar’ın PKK ’nın askeri kolu HPG tarafından uyurken kalleşçe katledilmelerinin ardından, dün Diyarbakır’da bir pusu sonucunda trafik polisi Tansu Aydın hayatını kaybetti. Aynı sıralarda Kilis’te Suriye sınırından, (IŞ)İD kontrolündeki bölgeden açılan ateş sonucu bir onbaşı öldü. Türk Silahlı Kuvvetleri de bu saldırıya karşılık verdi.

        2 gün içinde PKK ve (IŞ)İD saldırılarına 4 şehit verildi. Gerek PKK gerekse (IŞ)İD, hem devletle savaşmayı hem de toplumdaki keskin ve giderek şiddete meyyal kutuplaşmayı artırmak üzere harekete geçti.

        İki örgütün Türkiye’de seçimlerin ardından ortaya çıkan daha sivil ve siyasetin önünü açan ortamı zehirleme çabaları başarıya ulaştı. Türkiye’de 7 Haziran öncesindeki iyimser, Kürt siyasi hareketine sivil bir güç olarak bakmayı sağlayan, güvenin arttığı ortamı bulmak artık neredeyse imkânsızdır. Siyaset sınıfının bunun gerçekleşmesine yaptığı katkı da kanımca küçümsenmeyecek boyutlarda. Sonuçta 7 Haziran’da yapılmış seçimlerin ardından 45 günü aşkın süre geçmesine rağmen bir hükümetin kurulup kurulamayacağı bile belli değil. Cumhurbaşkanlığı’nın erken seçimi tercih eden duruşundan kaynaklanan hesaplarını ve siyasi hamlelerini boşa çıkaracak bir siyasi akıl, diğer partiler tarafından ortak olarak üretilemedi.

        İşin en vahimi, Suruç gibi büyük bir faciadan sonra dahi toplumun çeşitli kesimlerinin birbirleriyle ortak bir dil ya da duygu bağı bulma konusundaki isteksizlikleri. Hatta tersine bu tür bir olayın dahi nefreti körükleme, ideolojik konumları sertleştirme ve safları sıklaştırma dışında bir dürtüyü harekete geçirememesi. Suruç olayının ardından söylenenler, yazılanlar ve yapılanlar, cenazelerin nasıl kaldırıldığı gibi unsurlara bakıldığında Türkiye bir toplum olma özelliğini yani ortak paydaları bulunan bir insan topluluğu niteliğini kaybediyor.

        Tüm bu gerekçelerle Suruç’taki katliamın hemen ardından gerçekleşen bu olayları soğukkanlılıkla değerlendirmek kolay değil. PKK ’nın eylemlerini, Kürt siyasal hareketinde savaşçı kanadın, sivil ve meseleleri siyaset içinde çözme yanlısı olanlara karşı bir darbesi olarak görmek mümkün. Bunun tercümesi de yakın zamanda bir şekilde bunu sonlandıracak bir mutabakat oluşmadığı takdirde Türkiye’nin yeniden kendisiyle savaş kıskacına girdiğidir.

        Üstelik bu kez (IŞ)İD de kendi hesapları çerçevesinde bir yandan Türkiye’yi savaşa çekmeye çalışıyor. Diğer yandan da bu güne dek kendisine askeri yenilgi yaşatmış tek güç olan PYD ve ona destek veren PKK ’nın, güçlerini Türkiye’ye kaydırmalarını sağlayacak bir eylemi gerçekleştirerek üzerindeki baskıyı azaltıyor. Ruşen Çakır’a göre bunların yanı sıra Türkiye içindeki kitle tabanını genişletme arzusunu da yabana atmamak gerekiyor. Bu hedefine de ulaşması halinde (IŞ)İD’in Türkiye’deki çatışma alanını genişletmesi mümkün olacaktır.

        Bunu da ABD ile varılan mutabakatlar sonucunda (IŞ)İD’in Türkiye’deki örgütlenmesine yönelik ilk kez ciddi operasyonlar yapılırken gerçekleştiriyor. Bu mutabakatların en önemli unsuru ise İncirlik Üssü’nün (IŞ)İD’i bombalayan koalisyon güçlerinin uçaklarının kullanımına açılması olacak. Bu şekilde ABD ile Türkiye arasındaki en önemli iki anlaşmazlık konusu da yani İncirlik Üssü’nün kullanılması ve (IŞ)İD karşısından daha kararlı ve sert bir tutum takınılması da halledilmiş olacak. Bu durumda Türkiye de, örgüt/devletin eylemlerine daha açık bir konuma gelecektir.

        Böylesi karmaşık ve zor bir dönemde Türkiye’nin meşruiyetini seçimlerden alan yeni bir hükümete sahip olmaması ayrıca ciddi bir sorundur. Son gelişmeler ışığında koalisyon ihtimalinin zayıfladığını ve bu denli gergin, toplumsal düşmanlıkların ayaklandığı bir ortamda erken seçim ihtimalinin karabasan gibi ülkenin üzerine çöktüğünü düşünüyorum.

        Diğer Yazılar