Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gelişmiş toplumlarla az gelişmiş olanları ayıran önemli unsurlardan birisi zamana atfedilen önemdir. Daha doğrusu zamanın nasıl kullanıldığıdır. Gelişmişler genelde Türkçe’deki “Vakit nakittir” sözünün hakkını vererek işlerini görmeye çalışırlar. Bu durumda önlerindeki sorunların çözümü için gereken her ne ise onu da bir an önce oluşturup ileriye bakmaya çalışırlar. Bugünlerdeki kriz ortamında onlar da zamanı yeterince değerlendirmiyor olabilirler ama gelişmekte olanlara göre önde olduklarına kuşku yok.

        ABD’de Başkan Obama, felç olmuş bir siyasi sisteme rağmen kendinden sonraki dönemin yapıtaşlarını döşüyor. Bir yandan ülkesinin küresel siyasetteki yerini yeniden ve daha az savaşkan bir şekilde tanımlarken, diğer yandan ekonominin farklı bir örgütlenmeye kavuşması için adımlar atıyor. Toplumunu esir almış fosil enerji bağımlılığını kırmayı sağlayacak teknolojilere son 7-8 yılda verilen desteğin hasadı yavaş yavaş toplanmaya başlıyor.

        Finans sisteminde köklü, Wall Street çevrelerini rahatsız eden reformlar ve denetleme mekanizmalarını devreye soktu. Sağlık sigortası programıyla en korumasız Amerikalıları bir şemsiye altına alabildi. Asgari ücretin yükselmesi için bir baskı ortamı oluşturduğu gibi, çalışanların gasp edilen fazla mesai haklarından yararlanabilmelerini sağladı.

        Becerip beceremeyeceği belli olmasa bile, Amerikan kapitalizmini daha sosyal demokrat çizgilerde bir yapılanmaya götürmek için bir çerçeve arayışında. Bu vizyonun merkezine gelir dağılımı meselesi konuluyor. Son 35 yıldır çalışan kesimlerin gelirleri fena halde budanmış, yasama erki üzerindeki büyük güçlerini de kullanarak tepedeki yüzde 1-10 civarındaki kesimler gelirden artan oranda pay almışlardı.

        Bunca gelir eşitsizliğiyle demokratik bir sistemin uyuşamayacağı gerçeği uzun zamandır sosyal bilimcilerce zaten söyleniyordu. Siyaset kesimi ise buna kulaklarını tıkıyordu. Ne var ki krizin derinliği, bütün toplumlarda eşitsizlik ve gelecek güvensizliğinin dalgalanmalara yol açması eşitsizlik tartışmasını tüm ağırlığıyla ortaya çıkardı. Fransız iktisatçı Thomas Piketty’nin 21. Yüzyılda Kapital adlı eşitsizliği inceleyen kitabının milyonlar satmasının önemli bir nedeni buydu.

        Giderek şirketler ve sermaye sahiplerinin bir kısmı da bu soruna eğilmeye başladılar. Geçen hafta pazar günü New York Times Gazetesi’nde Young and Rubican şirketinin eski yönetim kurulu başkanı Peter Georgescu, gelir eşitsizliğinin Amerika’nın önündeki en büyük toplumsal tehdit olduğunu savunuyordu.

        Kısacası, gelişmiş ülkelerin aklı başında ve sorumlu şahsiyetleri sistemin selameti adına, kapitalizmin bundan sonraki evresinde büyümenin ve gelir paylaşımının nasıl gerçekleşeceği konusuna eğiliyordu.

        Arka plandaki asıl mesele ekonomik krizin derinliğiydi. 2008 krizi küresel üretimi yüzde 13, ticareti ise yüzde 20 civarında daralttı. 1930’lardan beri görülen en derin krizden kolayca çıkılacak gibi değil. 2008 sonrasında dinamo görevi gören Çin’in patlayan sorunları ve oradaki yavaşlama, Avrupa’nın kendini toparlayamaması dünya ekonomisini yeni bir düşük büyüme döneminin beklediğini gösteriyor. Bazı önde gelen iktisatçılar önümüzdeki dönemin uzun vadeli durgunlukla anılacağını öngörüyor.

        Üstelik Paul Mason’un, daha sonra ele alacağım Postkapitalizm kitabında etraflıca işlediği gibi, teknolojik gelişmeler ve bilgi üretimindeki muhteşem patlama anladığımız şekliyle kapitalizmin geleceğinin sorgulanabileceği bir yeni düzeni kurmaya başlıyor.

        Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, iyi zamanlarda ellerine bolca geçen kaynakları akıllıca kullanmamış olmanın bedelini giderek artan acılarla ödeyecekler. Üstelik günü kurtarmak öne çıkacağı için geleceğin teknoloji/bilgi üretimi/ emek-sermaye ilişkilerini altüst edecek gelişmelerine hazırlanmaları da mümkün olmayacak. Kemerlerinizi bağlayın.

        Diğer Yazılar