Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dış politikada trafik hızlandı. Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Türkiye’ye yaptığı ziyaret bu bakımdan en çok göze çarpan gelişmeydi. Bu ziyaretin ardından Türkiye’deki yetkililerin beklediği gibi AB ile bir nikâh tazelenmesi söz konusu olacak mıdır sorusu şimdilik yerinde duruyor. Böyle bir yola girilmesi ihtimali üç ay öncesine göre herhalde daha güçlü.

        Bunun da en önemli sebebi Avrupa devletlerinin Suriyeli mülteciler krizi nedeniyle paniğe kapılmaları. Sorunların çözümünde tek başına belirleyici olmasa bile coğrafi konumu itibarıyla Türkiye’nin işbirliği olmadan ilerleme kaydetmek, Suriye’den kaynaklanan sorunların yayılmasını engellemek mümkün değil.

        Bir gazeteci grubuyla görüşlerini ve değerlendirmelerini paylaşan bir kaynak “sadece Suriye meselesi değil etrafımızdaki istikrarsızlık alanlarının Avrupa’ya etkilerinin ya Türkiye’de duracağını ya da Türkiye üzerinden oraya ulaşacağını” söyledi. Ankara’nın görüşü bu krizle birlikte ortaya çıkan işbirliği imkânlarının Türkiye’nin üyelik sürecini canlandıracağı yönünde. Yani mülteci konusunda işbirliği yapıp üyelik konusunun tekrar buzdolabına konması Türkiye açısından mantıklı ve doğru bulunmuyor.

        “Eğer AB Türkiye’yi üyeliğe almazsa, o zaman bu krizler her şekilde onları vuracak.” Anlaşılan vize ve geri iade anlaşmasının yürürlüğe girmesi bu ilişkinin yeni dönemde nerelere gidebileceğini gösterecek en önemli sınav olacak. Bunun ötesinde de askıya alınmış bazı önemli müzakere fasıllarının açılması tıkanan yolu açmaya başlayacak diye görülüyor.

        AB çıkarları öyle gerektirdiği için yıllardan beri ilk kez ilişkileri canlandıralım diye pozisyon alıyor. Türkiye tarafı da tüm realpolitik bakış açısıyla bu durumu olumlu değerlendiriyor ve AB üyeliğini hem kendisi hem de birlik için yeniden bir stratejik öncelik olarak koyuyor. AB üyelerinde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı azarak artarken bu iyimserliği sorgulamak mümkün.

        Ancak ilişkilerin önündeki en büyük engel olan Kıbrıs meselesinde her çevreden gelen bu iş çözülecek mesajını da dün aldık. Bu durumda beklenti mart ayına kadar Kıbrıs Rumlarındaki “Devletimizden nasıl vazgeçeriz” kaygısının yenilmesi ve bir anlaşmaya varılması. Mart ayında da çözüm bulunmaz ya da referandumda reddedilirse Kıbrıs’ta artık iki devletli çözüm dışında seçenek kalmayacağı.

        Suriye konusunda Türkiye hâlâ meselelerin merkezinde olduğuna inanıyor. Hemen herkesin hamlelerinde eleştirilecek bir taraf buluyor ve kaynağımızın söylediğine göre de muhatapları tarafından dinleniyor. Rusya’ya ısrarla bugünkü durumun devam etmesinin yani halkı tarafından nefret edilen bir diktatörün ne pahasına olursa olsun iş başında kalmasının ülkeyi böleceği söylenmiş.

        Ancak Ankara’nın pozisyonu Suriye’nin geleceği hakkında giderek daha gerçekçi bir kalıba da oturuyor. Hedef, Suriye devletinin kurumlarını da muhafaza edecek siyasi bir geçiş dönemiyle yeni Suriye’nin kurulması olarak görülüyor. Bu durumda geçici bir yönetim organı oluşturulacak, Esad sembolik ve yetkisiz bir başkan olarak kalsa da 6 ay içinde gitmesi gerekecek.

        Gelecek açısından en önemli mesajlar ise kanımca şunlardı: Birincisi Türkiye PYD, IŞİD ve Esad rejiminin işbirliği yaptığına inanıyor. Batılıların aksine PYD’nin silahlı gücü YPG’nin emirlerini Kandil’den aldığını söylüyor.

        İkincisi, Türkiye’nin sadece PKK’yı vurup IŞİD’i vurmadığı iddialarının da yanlış olduğunu vurguluyor.

        Üçüncüsü, PYD (ki PKK’dan farklı görülmüyor) Fırat’ın batısına geçtiği takdirde ya da Türkiye’yi hedef aldığı takdirde hedefimiz olur. Eğer ABD’den aldığı silahların teki Türkiye’de bulunursa, PYD’yi ve silahların olduğu yerleri vururuz.

        Dördüncüsü, IŞİD’i sınırımızdan söküp atmak, beşincisi ise PYD/PKK’nın Türkiye’ye dönük tehdit oluşturmasını engellemek.

        Diğer Yazılar