Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye’deki savaş kolay kolay biteceğe benzemiyor. Bir yandan Türkiye’nin desteklediği cihatçı örgütler bazı bölgelerde Rusya’ya rağmen mevzi kazanıyor. Diğer yandan Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen ABD’nin tam desteğini arkasına alan PYD/YPG güçleri etkilerini artırıyor. Dün gelen haberlere göre Rakka-Musul hattını IŞİD’in elinden almışlar ki, bunun koalisyon güçleri indindeki değerlerini bir hayli artıracağına kuşku yok.

        Türkiye ve Katar’da askeri müdahale ihtimalini giderek yükselten bir söylem gündemde yer bulurken, gelen haberler Rusya ile Suudi Arabistan’ın Esad sonrası Suriye hakkında yaptıkları görüşmelerde hayli mesafe katettiklerini gösteriyor. Karışık işaretler ve mesajlar içeren bu durumdan Suriye krizinin çözümünün pek de yakın olmadığı sonucuna varmak mümkün. Buna karşılık Suriye krizi Türkiye açısından uzun vadeye de yayılan ciddi birtakım riskleri devreye soktu.

        Diyarbakır, Suruç ve Ankara saldırılarındaki IŞİD öğesi, ülkenin çeşitli yerlerinde bu örgüte sempatiyle bakanların ve uyuyan hücrelerin varlığı giderek artan bir güvenlik sorunu haline gelecek. Türkiye’nin istihbarat ve güvenlik güçlerinin Diyarbakır, Suruç ve Ankara’da sergiledikleri zafiyet ya da dikkatsizlikten ders çıkarmamaları ya da kayıtsızlıklarından vazgeçmemeleri halinde durum daha da ciddileşecektir.

        Özellikle de Türkiye, Başbakan Davutoğlu’nun söylediği gibi, koşullar buna uygun hale geldiğinde IŞİD’e karşı savaşmayı da gündemine almışsa.

        Rusya’nın rejime sonuna kadar destek vereceği, İran’ın da rejime karşı bir müdahaleye hiç de sıcak bakmayacağı biliniyor. Bu durumda Türkiye daha bir süre kuzey ve doğu komşularının aynı zamanda güneyinde de komşusu oldukları bir durumla karşı karşıya. Diğer komşuları ise IŞİD, Ankara’nın desteklediği cihatçı muhalif savaşçı güçler ve PYD. Bu arada seçimlerden beri izlendiği üzere ve son olarak abluka altındaki Silvan’da yaşananlardan da anlaşıldığı gibi PKK’ya yönelik sert ve köktenci bir savaş da sınırlarımız içinde başlamış durumda.

        Bu çerçeve içinde Türkiye’nin Suriye’de süregiden savaştan etkilenecek pek çok açığı bulunuyor. Savaşın askeri boyutlarıve güvenlikle ilgili sonuçları hakkında kapsamlı çalışmaları olan Can Kasapoğlu, son yazısında Türkiye’nin hangi kanallar üzerinden bu etkileri hissedeceğini anlatıyor. “Suriye Savaşı ve Türkiye: Jeopolitik Bulaşma Riski” (The Syrian War and Turkey: The Risk of Geopolitical Contagion) başlıklı yazıda Kasapoğlu 4 sorunu mercek altına alıyor.

        Rusya’nın, Suriye’de hava saldırılarını ilk başlattığı günlerde Türkiye hava sahasını ihlal etmesi ilişkilerde gerginlik yaratmıştı. Kasapoğlu’nun tanımlamasıyla Türk hava sahasının “Baltıklaşması” öne çıkan risklerden ilki.

        İkinci risk alanı, Suriye iç savaşından ve aslında ondan önce Irak direnişi ve iç savaşından edinilen terör eylemi deneyimleri, bunlardan çıkarılan dersler. Diyarbakır, Suruç ve Ankara’da görüldüğü gibi intihar saldırıları ve el yapımı patlayıcılarla gerçekleştirilen terör eylemleri, Türkiye’nin yeni güvenlik manzarasının ayrılmaz parçaları. PKK ve IŞİD yalnızca Türkiye’yi hedef almakla kalmayıp aralarındaki savaşı Türkiye toprakları üzerinde sürdürüyor.

        Üçüncü ve belki de en ürkütücü boyut, IŞİD’in kuruluşunda ve bugünkü duruma erişmesinde büyük payı olan Irak Baasçılarının kitle imha silahları birikiminin örgütçe kullanılma ihtimali. Kasapoğlu’na göre, “IŞİD, önümüzdeki 10 yıl içinde Türkiye’nin yanı başında kayda değer bir kimyasal ve biyolojik silah tehdidi oluşturabilir”.

        Son olarak da Suriye’nin bildiğimiz siyasi coğrafyasını ve sistemini koruyamaması, parçalanması ve farklı bölgelerin, farklı güçlerin denetiminde olmasının yaratacağı riskler var.

        Tüm bunların ışığında Güneydoğu’daki savaşın bir an önce bitirilmesi ve toplumsal ayrışmanın durdurulması Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından mutlak bir hedef olsa gerektir.

        Diğer Yazılar