Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AMMAN

        Her yıl ocak ayının başında Yale Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin düzenlediği Ortadoğu Hukuk Etütleri Semineri’nin (MELSS) bu yılki başlığı, “100 yıl sonra Sykes-Picot: Ortadoğu’da Sınırlar ve Güçlünün Haritaları”.

        Bugünkü, artık delik deşik hale gelmiş Ortadoğu siyasi haritasının ilk müsveddesi Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda İngiliz Mark Sykes ile Fransız Georges François Picot tarafından çizilmişti. Suriye ve Irak arasındaki, ağırlıklı olarak Sünnilerin yaşadığı toprakları ele geçirip sınırı fiilen yok eden IŞİD, tam bunu gerçekleştirdiği anı videoya çekerek “Sykes-Picot’yu öldürdük” diye kutlama yapmıştı. Müzakereleri 1915 sonunda başlayan anlaşma, İngilizler ve Fransızlar arasında 1916 Mayıs’ında, yani İttifak devletleri Çanakkale’den çekilmek zorunda kaldıktan sonra imzalanmıştı. Anlaşmaya göre Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap toprakları iki emperyal güç arasında paylaştırılacaktı. Güneydoğu Anadolu, Çukurova, İskenderun ve Musul Fransızlara verilecek, Mezopotamya İngilizler’de kalacak, Filistin uluslararası bir yönetime devredilecekti.

        Sykes-Picot anlaşması, bölgedeki her türlü melanetin kaynağı gibi görülür ve çizdiği sınırların suni olması nedeniyle bu bölgede istikrar sağlanamamasının ana gerekçesi diye de gösterilir. Ne var ki aslında 1921’deki San Remo Konferansı’ndan (aslında Musul meselesi çözüldükten) sonra kesinleşen sınırlar, Sykes ve Picot tarafından başta tasarlanandan çok farklıdır.

        Bu bakımdan ortaya çıkan sınırlar bir yandan sahadaki toplumsal aktörlerin güçlerini, diğer yandan da Osmanlı idari sisteminin yarattığı yönetim alışkanlarını ve bürokratik yapıların etki alanını yansıtır. Bu anlamda da dünyadaki diğer sınırlardan daha az ya da fazla suni değildirler.

        Aslında Sykes-Picot tarafından belirlenen bölüşüm projesini ilk bozan Kurtuluş Savaşı’dır. Sykes-Picot haritalarından esinlenilerek ortaya çıkan Sevres Anlaşması hiçbir zaman yürürlüğe girmemiş, Meclis Hükümeti’nin savaşı kazanmasıyla yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşması da Lozan’da imzalanan anlaşma olmuştur.

        Bu yıl seminerde, 2015 yılında yayınlanan ve yakında Türkçe’si çıkacak “Osmanlıların Çöküşü: Ortadoğu’da Büyük Savaş, 1914-1920” adlı kitabın yazarı Eugene Rogan da bir konuşma yaptı. Rogan, Sykes-Picot anlaşmasını kendi başına ele almaktansa savaşın başından itibaren yapılan beş anlaşmadan birisi olarak görmenin daha uygun olacağını savundu. Savaş bir kere başladıktan sonra İngilizlerin Osmanlı İmparatorluğu’nu çökerterek Almanları zayıflatmayı hedeflediğini söyledi.

        Bu hesabın gerçekleşmesi Çanakkale’nin geçilmesine bağlıydı. O varsayımla Rusya- Fransa ve İngiltere’nin imzaladığı Konstantiniye Anlaşması, İstanbul’u ve boğazların Avrupa yakalarını Ruslara bırakıyordu. Çanakkale’deki başarısızlık bu planı rafa kaldırdı. Bunun üzerine Osmanlı’yı çökertmek üzere bir iç isyanı desteklemek öncelik kazandı. İngilizler Mekke Şerifi Hüseyin’e bu amaçla bir Arap devleti sözü vererek, isyanı için gerekli para ve malzemeyi sağladılar. Ne var ki Hüseyin’e verdikleri sözler, Sykes-Picot anlaşmasına göre Fransa ile yaptıkları anlaşmaya ters düşüyordu.

        İngilizlerin, emperyal telaş içinde yaptıkları dördüncü anlaşma, daha doğrusu verdikleri söz, Süveyş’i korumak için mutlaka elde tutmaları gerektiğine inandıkları Filistin’de bir Yahudi vatanı projesine sıcak bakacaklarını belirten ve bölgede çok sert bir tepkiyle karşılanan “Balfur Deklarasyonu” idi.

        San Remo’da, Fransa istediklerinden azına razı oldu. Suriye, Lübnan, Irak ve Ürdün adlı dört devlet kurulmasına rağmen Araplar bağımsızlık elde edemediler. Filistin’de İngiliz mandası altında Siyonistler bir devlet kurmak için gerekli zemini buldular.

        Sonraki yüzyılın istikrarsızlığının temelleri bu şekilde atıldı.

        Diğer Yazılar