Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Belçika polisi cuma günü, biraz da tesadüflerin yardımıyla, Brüksel’e metroyla 20 dakika mesafedeki 95 bin nüfuslu, Fas kökenlilerin yoğunluklu olarak yaşadıkları Molenbeek Mahallesi’nde Paris katliamının sorumlularından Selah Abdeslam’ı yakaladığında, bunun ardından bir eylem yapılmasını bekliyordu. Abdeslam annesinin evine 10 dakika mesafede yakalanmıştı. Arandığı 4 ay boyunca da en fazla 1 kilometrekarelik bir alanda evden eve dolaştığı anlaşılıyordu.

        Paris’teki eylemde kendini öldürmeye kıyamayan ve nihayet 5 gün önce yakalanan teröristin Fransa’ya gönderilmemesi karşılığında konuştuğu ve içinde yer aldığı yeni bir katliam hazırlığını deşifre ettiği söyleniyordu. Biraz da bu nedenle dünkü intihar saldırılarının biraz erken gerçekleştiğine inananlar da var. NATO karargâhının bulunduğu, AB’nin başkenti olan Brüksel’de böylesi korkunç eylemlerin nasıl gerçekleştirilebildiği de tabii bu arada sıkça sorulan sorulardan.

        Brüksel’in güvenliğini sağlamak Belçika devletine ait. Bu devlet son derece yetersiz ve kendi içinde bölünmüş olduğundan “dünyanın en zengin çökmüş devleti” diye tanımlanıyor. Brüksel kentinde güvenlik işleri tek bir elden görülmediğinden, tedbirlerin etkili bir şekilde alınması da koordinasyonun sağlanması da hayli zor. Kurumlar arasında uyum genelde sağlanamıyor. Ancak bunlardan daha önemlisi Molenbeek’te Selah Abdeslam’in kim olduğu, varlığı bilinse de kimsenin bunu dile getirmemesi ve kapalı cemaat yapısı içinde cihatçı hücrelerin de kök salabilmesi.

        Batı Avrupa ülkelerinden Suriye’ye cihat uğruna giden 4 bin kişiden 440’ının, yani yüzde 11’inin Belçika’dan gittiği biliniyor. Ülkenin arızalı siyasi yapısının başa çıkamadığı derin ekonomik ve toplumsal sorunları var. Brüksel bölgesi AB’nin üçüncü en zengin bölgesi olmasına rağmen Molenbeek gibi mahallelerin, çok küçük bazı bölgeleri dışında, son derece yoksul olduğu bir vakıa.

        Buradaki işsizlik oranı ülke ortalamasının üzerinde, evlerin durumu genelde çok kötü. Göçmenler, özellikle de Faslılar, dışarıya çok kapalı ve radikal etkilere açıklar. Uzmanların naklettiğine göre, Molenbeek ve göçmenlerin oturduğu mahallelere Suudi Arabistan 1970’lerden itibaren radikal imamlar göndermeye başlamış. Bunun da etkisiyle Brüksel’de radikal İslamcılık uzun zamandır kendisine bir zemin bulmuş. IŞİD de batı Avrupa’da zincirin en zayıf halkası olarak gördüğü Belçika’yı, belli ki karargâh haline getirmiş.

        Karargâh sözcüğü de rastgele kullanılmıyor. Zira güvenlik çevrelerinde terör eylemlerinin özgürlüklere kastettiği, birlikte yaşama imkânlarını yok etmeye çalıştığı, Avrupa toplumlarını yabancı düşmanlığı ve ırkçılık/İslamofobi rüzgârlarına kapılmasını amaçladığı kabul ediliyor. Ancak giderek, özellikle de eylemlerin örgütlenmesi, koordinasyonu ve icraata geçirilmesindeki profesyonellik nedeniyle bir görüş daha öne çıkmaya başlıyor.

        Bazı uzmanlar terörizm tehlikesinin, giderek Avrupa’da bir gerilla savaşı tehdidine doğru evrildiğini düşünüyor. Fransa Başbakanı’nın “Son aylarda savaş benzeri eylemlere maruz kaldık... savaştayız” demesini de belki bu bağlamda anlamak gerekiyor. Cihatçı hareketleri en yakından bilenlerden Gilles Kepel de IŞİD’in, Ebu Musab el Suri’nin 2006’da yazılmış, 1600 sayfalık ‘Uluslararası İslami Direnişe Çağrı’ kitabını neredeyse harfiyen uyguladığını savunuyor.

        El Suri’ye göre yapılması gereken, içinde yaşanılan toplumu yürüyemez hale getirmek, Müslümanlara yönelik öfkeyi ve nefreti köpürterek yabancılaşmayı derinleştirmek ve terör eylemleriyle direniş örgütleyerek de iç savaşları körüklemekti.

        Bu açıdan bakıldığında IŞİD’in Türkiye’deki eylemlerinde, ya Kürtleri ya da yabancıları hedeflemesinin arkasındaki niyet ve hedef daha da netleşiyor.

        Diğer Yazılar