Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önümüzdeki dönem, dünyanın pek çok yerinde popülizmin güçleneceği, bazı yerlerde faşizanlaşacağı bir dönem olacak. 2008 krizi derinliğinde bir krizin ardından yerleşik yapıları kökünden sarsan bir toplumsal ve siyasal depremin yaşanmasında, şaşılacak bir durum yok. Soru, popülist dalganın siyasal sonuçlarının, yerleşik sistemlerin ve düzenlerin esaslı bir reformdan geçirilmesiyle mi, yoksa çoğulculuğa düşman, baskıcı yönetimlerin iktidarıyla mı sonuçlanacağı.

        Popülist dalga, sağ veya soldan yükselebiliyor. Ortak payda, küreselleşmenin yarattığı büyük eşitsizliklerin, güvensizliğin, gelecek korkusunun var olan kurumlara ve seçkinlere isyan şeklinde ortaya çıkması. Hemen tüm gelişmiş demokrasilerde benzer saiklerle öncelikle işçi sınıfı ve küreselleşmeden hasar gören kesimler, adaletsiz olduğuna inandıkları sistemin değişmesini talep ediyor. Bir bakıma, Foreign Affairs Dergisi’nin son sayısındaki hayli derinlikli yazısında Francis Fukuyama’nın yazdığı gibi, “Demokratik ülkelerde seçmenler kendi kaderlerini ellerine almak üzere ayaklandılar”.

        Popülizm kelimesi genellikle pek de olumlu anlamda kullanılmaz siyasi analizlerde. Zira popülist tercihler, orta ve uzun vadede bu tür politikaları destekleyenlerin çıkarlarına da halel getirecek sonuçlara yol açar. Gerçekten de karmaşık bir dünyanın önümüze çıkardığı sorunlara basit cevaplar vererek kalıcı çözümler bulmak olası değil. Buna karşılık, seçkinlerin de genelde toplumun diplerinden yükselen feryatlara sağır oldukları, yönetim işini iyi becermedikleri, tercihlerinde toplumun güçlü kesimlerini kolladıkları da son dönemin uygulamalarında açıkça ortaya çıktı. Özellikle ekonomik kriz sonrasında alınan kararların genelde sermaye kesimini korumaya odaklanması, krizin ezdiklerinin dertlerinin pek de umursanmaması öfkeyi yoğunlaştırdı.

        Avrupa’da uzunca süredir gözlemlenen bu öfke kabarması, ABD’de Trump gibi bir şahsiyetin Cumhuriyetçi Parti adayı olmasıyla evrensel bir nitelik kazandı. İster istemez de demokrasilerin, liberal düzenin ve açık ekonomi sistemlerinin geleceği hakkında kaygıların yükselmesine yol açtı. Daha önceleri imkânsız gibi görünen gelişmelerin sıradanlaşması, ortada geçici bir dert değil, yapısal ve sistemin işleyişini sorgulatan bir kriz olduğunu gösterdi.

        Arka plandaki bu durum AB’yi de derinden sarsıyor. Kıta Avrupası’ndaki hemen tüm ükelerde sağ veya sol popülist partiler yükselişte. Sağcı olanların ırkçı, yabancı düşmanı, otoriterlik yanlısı ve AB karşıtı tutumları hayli belirgin ve keskin. Kabaran bir toplumsal isyan dalgası üzerinde yükselen bu hareketler karşısında liberal-demokrat kurumlar ve söylem, giderek derinleşen bir acz içinde gözüküyor. Yerleşik partiler kendilerini sürekli savunmada buluyor.

        AB, kendi işleyişindeki “demokrasi açığı” nedeniyle meşruiyetinin eridiğini gördü. Üye ülkeler, bir zamanların “giderek daha yakın bir birlik” hedefinden uzaklaşıyor. Fransa’nın siyasal liderlik iddiasını kaybetmesiyle Almanya’nın artan ağırlığı da üye ülkeler arasında rahatsızlık yaratıyor. Almanya’nın kemer sıkma politikalarındaki ısrarı, birlik içindeki ayrışmanın daha da derinleşmesine yol açtı. Son mülteci krizi popülist partilerin beslendikleri korku iklimini iyice yoğunlaştırdı. Sonuçta AB’nin bugünkü kurumsal yapısının yetersizliğini ve varoluşsal krizini sergileyen bir durum ortaya çıktı.

        Jo Cox’un öldürülmesi nedeniyle ertelenmesi düşünülen Britanya’nın AB’de kalıp kalmamasına karar verecek referandum, böyle bir ortamda yapılacak. Brexit (AB’den ayrılık) başta kimsenin tahmin etmediği kadar güçlü bir ihtimal haline geldi. İşlerin bu raddeye gelmesi de hemen hiç kimse, hele de bu belayı kendi başına saran Başbakan David Cameron tarafından beklenmiyordu.

        Türkiye’nin de vize serbestisi korkusuyla kampanyanın parçası haline getirildiği referandumun sonucunu kimse kestiremiyor. Tek bilinen, sonuç çıkma yönünde de olsa kalma yönünde de olsa, AB’nin 24 Haziran’dan itibaren kendine yeni bir yol çizmek zorunda kalacağı.

        Diğer Yazılar