Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Darbe girişiminin Türkiye siyasetinde çok köklü değişikliklere yol açacağı belli. Uzun zamandan beri süren ve devletin kurumsal yapısının içini boşaltan uygulamalar daha sert şekilde devam edecek. Buna bağlı olarak ve kanlı bir darbe girişiminin yarattığı atmosfer dahilinde, genel hak ve özgürlük alanları da muhtemelen ciddi şekilde daralacak.

        Meydanları boşaltmamaları istenen kitlenin bir bölümünün söylemi ve çağırmada öne çıkan dil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kimlik tanımlamasında köklü bir değişiklik talebinin de ortada olduğunu gösteriyor. Kısacası 3. Selim, 2. Mahmud veya Tanzimat Dönemi’nden beri geçerli olan Batı modeline göre modernleşme, laik bir rejime doğru yönelme tercihleri kitlenin o bölümü tarafından sorgulanıyor. Sorgulanmakla kalmıyor, iktidar yanlısı medyanın ve sokaktaki kitlenin bir bölümü tarafından reddediliyor.

        Böylece darbe girişimi sonrasında, Başbakan Yıldırım’ın da anlamış gibi göründüğü toplumu daha fazla germeme, fay hatlarına daha fazla enerji yüklememe gereksinimi kulak arkası edilirse, bunun ekonomik, toplumsal ve siyasal maliyeti hemen değilse bile belli bir zaman içinde mutlaka çıkacaktır. Şunu unutmamak gerekir: Türkiye dünya sisteminde önemli bir ülkedir ancak bu öneminin kayda değer bir bölümü nesnel gücünden değil, coğrafyasından ve ittifak ilişkilerinden gelir. Dünya ekonomisindeki payı yüzde 1.03’tür. Dolayısıyla bu reddin rasyonel temelleri yok.

        Böylesi gelişmelerin darbe sonrasının siyasi iklimiyle birlikte, Türkiye’nin Batılı ülkelerle ve ait olduğu ittifak sistemiyle ilişkilerini de zorlayacağı aşikâr. Hükümetin bir bakanının darbeden dolayı ABD’yi suçlaması, İslamcı basında bunun bir kesinlik olarak dile getirilmesi, ABD’li yetkililerin bu suçlamalara cevap verirken kullandıkları sert dil, krizin derinleşebileceğini gösteriyor.

        ABD’deki Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesi konusu, iki ülkenin ilişkilerine damgasını vuracak. Bunca yıldır bu konuda ABD’ye çatan Ankara’nın, Washington’a ve Amerikan adli makamlarına dört başı mamur bir dosya vermemiş olması işin ciddiyetiyle pek bağdaşmasa da dört dosyanın hazırlandığı ve gönderildiği açıklandı. Bundan böyle bu mesele ikili ilişkilerin her boyutuna etki edecektir.

        ABD Başkanı Barack Obama, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile dün gece bir telefon görüşmesi yaptı. Obama’nın bu konuşmada, darbe girişimi soruşturmasında Türkiye’ye destek olacaklarını ve gerek Amerikan dışişleri yetkililerinin gerekse AB üyesi ülkelerin liderlerinin mesajını tekrarladığı anlaşılıyor. Mesaj da şu: Darbe sonrasında atılacak adımlarda hukukun üstünlüğüne riayet edin ve demokratik hak ve özgürlük alanlarını kısıtlamayın. Bu uyarıların Türkiye’nin Batı sistemi içindeki konumunun geleceğiyle bağlantılı olarak yapıldığına kuşku yok. Alman Şansölyesi Angela Merkel zaten ölüm cezasının geri gelmesi halinde AB bağının kopacağını söyledi. Ne kadar etkili olacağı ise belli değil.

        Darbe sonrasında dış politikadaki olası gelişmeleri değerlendiren Nora Fisher Onar, Batılı ülkelerin darbeye tepki vermekte geciktiklerini düşünen Ankara’nın Batı ile ilişkilerini muğlaklaştırabileceğini düşünüyor. Avrupa Komisyonu’nun eski Ankara temsilcisi Marc Pierini ise üç temel kaygıdan söz ediyor. Bunlardan biri “hukukun üstünlüğüne riayet edilmemesi kaygısı”, ikincisi ise “Türkiye’nin dini-muhafazakâr iktidar yapısına kaymasının hızlanması.”

        Bu kaygılar güçlü olsa bile Pierini’nin ilk sıraya koyduğu kaygı, yani İncirlik’in açık tutulması, Kürecik radarının işlemesi, NATO zirvesinde karara bağlandığı gibi Türkiye semalarının AWACS uçuşlarına daha fazla açılması pratik açıdan belli ki daha fazla önem taşıyor. Pierini’nin sözleriyle “Türkiye’nin Batı müttefikliği mercek altında”. Ancak o bağlamda Silahlı Kuvvetler’i sarsan bu darbenin ardından, ordunun yapısını daha da zayıflatabilecek adımların atılmasından endişe duyuyorlar.

        15 Temmuz’un şokları Türkiye’yi hem iç düzenlemesinde demokrasi-otoriterlik-laiklik kararlarını vermeye hem de dış politikasında Batı sistemi içinde kalıp kalmayacağını belirlemeye zorluyor.

        Diğer Yazılar