Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DRESDEN

        Şansölye Merkel’in eyaleti Mecklenburg- Vorpommern’da pazar günü yapılan parlamento seçimlerinde son dönemin yükselen partisi, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) büyük başarı kazandı. Bu seçimlerde alınan sonuçların Almanya’da Merkel döneminin bitişinin işareti olarak görülmesi gerektiğini düşünenler var. Geçen yılın başlarında desteği yüzde 75’lerde olan Merkel’in, şu sıralarda kamuoyu yoklamalarındaki desteği yüzde 44 civarında. Merkel’in gelecek seçimlerde aday olup olmayacağı belirsiz.

        Bu düşüşün görünürde tek bir nedeni var: Geçen yıl 4 Eylül günü, Macaristan’ın sınıra dikenli tel çekmesi üzerine Merkel sınırları açmaya karar vermişti. Sonuçta bir papazın kızı olan Merkel, insani kaygıları ağır basan bir kararla, “Bunu yapabiliriz” diyerek bir yılda ülkeye 1.1 milyon göçmenin/mültecinin gelmesinin önünü açmıştı. Başlangıçta olumlu bulunan politika geçen yılın olaylarından, özellikle de Köln’de yılbaşı gecesi Kuzey Afrikalı gençlerin onlarca kadını taciz etmesinden sonra hızla destek yitirdi.

        Şimdilerde başta koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) Başkanı Sigmur Gabriel olmak üzere herkesin okları Merkel’e dönmüş durumda. Merkel’in, uzun süren başkanlığı sırasında muhafazakârlık unsurunu epeyce törpülediği partisi CDU’nun seçimlerdeki küçük ortağı Bavyera kökenli has muhafazakâr CSU, Merkel ile arasına mesafe koyma peşinde.

        Sonuçta, Merkel gibi duygularına pek teslim olmayan bir siyasetçinin bu hamlesi kendisine ve ülkesine hayli yüksek bir fatura çıkarmış. Ülkedeki yabancı düşmanlığı azmış, AfD gibi, Pegida gibi aşırı sağcı ve yabancı düşmanı partilerin desteğinde büyük artış görülmüş. Artık Almanya, Merkel’in kurguladığı “ulusal mutabakat” ortamından uzaklaşan, siyasi mücadeleleri keskinleşen, buna bağlı olarak da medyasındaki tavırlar da sertleşen bir ülke haline gelmiş.

        Her ne kadar Almanya politikası analizleri Merkel’e odaklansa da, yaşanan daha köklü bir yapılanma. Almanya’nın, oyların yüzde 80’ini aralarında paylaşan iki büyük partiye (CDU-SPD) dayanan sistemi giderek çatırdıyor. Bu dinamik diğer demokratik ülkelerde de görülüyor aslında. Tüm Avrupa ülkelerinde merkez partiler konumlarını muhafaza etmekte zorlanıyorken pıtırak gibi ortaya çıkan ufak, aşırı uçlardaki ve toplumun önyargılarıyla korkularından beslenen partiler sistemde yer ediniyorlar. ABD’de Donald Trump’ın Cumhuriyetçi Parti seçkinlerinin tüm muhalefetine rağmen başkan adayı olabilmesi, o ülkenin koşullarında benzer bir siyasi dinamiği yansıtıyor.

        Bugüne dek aşırı uçlardaki partilerin diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ön plana çıkamadıkları Almanya’da da durumun bu yönde değişmeye başlaması, ister istemez kaygı yaratıyor. İkinci Dünya Savaşı sonunda kurulmuş, sosyal demokratik özellikleri belirgin olan liberal sistemler 2008 krizinin ağır ekonomik ve sosyal maliyeti nedeniyle baskı altına girdi. Merkez partiler bu krizin ertesinde yaşanan derin sosyal ayrışma, bölüşüm meselesi, seçkinlere güvensizlik gibi sorunlarla nasıl başa çıkacaklarını bilemiyor. Sosyal medyanın filtresiz ortamı bu durumun ortaya çıkardığı vehimleri körüklüyor, arka planında eşitsizlik, işsizlik korkusu, geleceğe güvenle bakamamak gibi nedenlerin önemli payı bulunan göçmen/ mülteci karşıtlığını da besliyor.

        Bosch Vakfı’nın düzenlediği “Almanya ve Mülteci Hikâyesi” başlıklı tur kapsamında yola çıkan bir grup olarak Almanya’nın önde gelen gazetecileri, uzmanları, siyasetçileri ve bürokratları ile konuşarak mültecilerin kaldığı yerlere giderek meselenin boyutlarını anlamaya çalışıyoruz. Dışarıya yansıyan “kötü Alman” imajını boşa çıkaracak pek çok hikâye var. Buna karşılık, demografik nedenlerle önümüzdeki dönemde her yıl 500 bin göçmene ihtiyaç duyacak Almanya’nın toplumu ve bürokrasisiyle bu duruma kolay uyum sağlayamayacağı anlaşılıyor.

        Verili düzeni koruma ve kurallara harfiyen uyma dürtüsü, yepyeni bir mesele olarak ortaya çıkan mülteciler konusunun hak ettiği aciliyetle ele alınmasına izin vermiyor. Gelecek yazılarda izlenimlerimi aktaracağım.

        Diğer Yazılar