Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen pazar 11 Eylül terör eylemlerinin 15’inci, bir önceki neslin bilincinde fazlasıyla yer etmiş Şili’deki kanlı darbeninse 43. yıldönümüydü. Şili’deki darbeyi aynı yıl haziran ayında yapılan Uruguay ve 1976’da gerçekleşen Arjantin darbelerinden farklı kılan, bir simge haline getiren olay Sosyalist Cumhurbaşkanı Salvador Allende’nin öldürülmesiydi. Allende’nin hunharca katlini (bazı anlatımlara göre Allende intihar etmiştir) sıradan bir vahşet olmaktan çıkaransa kişiliği ve kimliğiydi. Eline ilk kez darbe günü silah almıştı ve sonuna kadar da kendi atadığı genelkurmay başkanı tarafından gerçekleştirilen darbeye direnmişti.

        Şili darbesine giden yolda Allende yönetiminin hatalar yaptığı, sonradan çok yazıldı çizildi. Ne var ki Şili’den geriye kalan, Pinochet rejiminin gaddarlığının yanındaki en net mesaj; ABD yönetiminin CIA aracılığıyla ülkedeki muhalefeti köpürtmesi ve darbenin oluşumuna destek vermesiydi. Soğuk Savaş koşullarında batı yarıkürede Küba’dan sonra bir başka sosyalist deneyime, hele de demokratik yollarla gerçekleşenine izin verilmesi söz konusu olamazdı. Meraklısı, aynı zamanda çok da güzel bir film olan Costa Gavras’ın Kayıp (Missing) filmini izleyebilir bu konuda.

        Soğuk Savaş rekabeti içinde her iki kampın önderleri benzer pis işleri defalarca yapmıştı. ABD’nin sicilinde Guatemala, İran, Kongo, Küba, Dominik Cumhuriyeti, Vietnam- Kamboçya-Laos sayılabilirdi. Sovyetler Birliği ise kendi etki alanındaki ülkelerde hoşlanmadığı bir gelişme olduğunda Macaristan ve Çekoslovakya’ya ordusunu göndermiş, güçten düştüğü 1980’li yılların başında ise Polonya’da darbe yaptırmıştı. Afganistan müdahalesi de kendi oyun alanında başkalarına yer vermemek güdüsüyle başlatılmıştı.

        Amerikan kamuoyu Soğuk Savaş sırasındaki benzer olaylarda kendi devletinin birimlerinin payından çoğunlukla bihaberdi. Tıpkı Afganistan Savaşı’nda kimlerle işbirliği yapıldığı, Suudi Arabistan üzerinden köktenci, giderek cihadcı bir ideolojinin yaygınlaştırılmasına nasıl yeşil ışık yakıldığından haberdar olmadığı gibi.

        El Kaide, Afgan savaşından sonra kurulmuştu. Sovyetler son birliklerini o ülkeden çektikten sonra ve Soğuk Savaş da biterken Afganistan’ın pek önemi kalmamıştı. ABD de burayla bağını büyük ölçüde koparmıştı. Ne var ki cihadcı ekip, zaferi kazandığına inanmış, daha nerelere yönelebileceğini hesaplamaya başlamıştı. Elde hazır savaşçılar vardı. Kısa süre içinde de Cezayir, Bosna ve Çeçenistan’da da savaş alanları açılmıştı.

        El Kaide açısındansa Irak’ı işgal ettiği Kuveyt’ten çıkarmak için gelen Amerikan ordularının, Arabistan topraklarında konuşlandırılması başlı başına bir savaş nedeniydi. Örgüt 1990’lar boyunca giderek palazlandı, ABD dışında Amerikan hedeflerine saldırılar düzenledikten sonra nihayet 11 Eylül’de New York ve Washington’da Amerikan askeri ve ekonomik gücünü simgeleyen hedefleri vuran saldırıları gerçekleştirdi. Yolcular tarafından düşürülen son uçaksa muhtemelen Beyaz Saray veya Kongre binalarını hedefliyordu.

        Soğuk Savaş’ın üçüncü dünyada nasıl yaşandığını ve ülkelerinin bu konudaki sicilini ve imajını bilmeyen Amerikan toplumu neye uğradığını şaşırmış, “Neden bizden neden nefret ediyorlar?” sorusu ortak bir çığlığa dönüşmüştü. Böyle bir ortamda Bush yönetimi bu saldırılara yeni muhafazakârların Amerikan hegemonyasını yeniden kurgulama stratejisi çerçevesinde cevap verdi. Amerikan askeri gücünü her şeyin önüne koyan bu siyaset, içeride Amerikan anayasal düzeninin temel ilkelerini zorlayan, kimilerini askıya alan bir baskıcılığı da, güvenlik paniğinin yarattığı ruh hali içinde kurumsallaştırdı. Dışarıda ise, Irak savaşının gösterdiği gibi ABD, liderliğini yaptığı ve büyük ölçüde kendisinin kurguladığı düzenin kurallarına uymadan hareket etmeye başladı.

        Bu hareket tarzının sonu, ABD’nin Irak’taki projesinin başarısızlığı, Amerikan hegemonyasının ağır hasar alması, Ortadoğu’daki çürümüş düzenin dağılması için zeminin hazırlanması ve dünya sisteminde derin bir düzensizlikle yeni bir güç dağılımı arayışının başlaması oldu.

        Diğer Yazılar