Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Donald Trump sonunda nükleer bomba etkili cümleyi de söyledi. Böyle tavır takınan bir adayın ABD Başkanı olmasının yaratacağı depremi ölçmek bile mümkün değil aslında. Hillary Clinton ile seçim öncesi son tartışma programında gazeteci Chris Wallace “Seçimlerin sonuçlarını tereddütsüz kabullenmeyi taahhüt ediyor musunuz” sorusunu sordu.

        Trump’ın cevabı haftalardır ima ettiklerinin, bazen açıktan söylediklerinin bir devamıydı: “Zamanı gelince buna bakacağım. Şu anda hiçbir şeye bakmıyorum. Sizi merak içinde bırakacağım.” Kısacası ABD Başkan adayı, seçimlerin dürüst geçmeyeceğini düşündüğünü ve sonuçlarının meşruiyetini kabul etmeme ihtimali bulunduğunu söylüyordu. Başta medya olmak üzere tüm kurumları da Amerikan halkının iradesini çarpıtmakla ve hileye başvurmakla suçlamış oluyordu. Bu tavır, seviyesizliği nedeniyle makul seçmeni canından bezdiren seçimlerin giderek daha gergin ve kutuplaşmış bir ortamda gerçekleşeceğinin de işaretiydi.

        Trump’ın ‘mazlumu’ oynama hamlesini daha da tahammül edilmez kılansa Amerikan seçimlerinin adil gerçekleşmesine en büyük darbeyi yıllardan beri adayı olduğu Cumhuriyetçi Parti’nin vurmasıydı aslında. Yönetimleri altındaki hemen tüm eyaletlerde Cumhuriyetçiler türlü hile ve desiseyle beyaz olmayan seçmenlerin oy verme hakkını engellemeye çalıştılar.

        Ya, vatandaşların kimlik kartının bulunmadığı ABD’de fotoğraflı kimlik kartı şartı koyarak, ya da geç saatte veya pazar günü oy verme imkânlarını kısıtlayarak bu imkânlardan yararlanan siyahların katılımını düşürmeye yelteniyorlar. Pek çok eyalette ancak yargının aktif müdahalesiyle seçme hakkına kasteden bu kanunlar bir nebze de olsa püskürtülebiliyor. Dolayısıyla seçimlere hile karışacağından şikâyet eden tarafın Trump olması gerçekten ironik diye tanımlanmayı hak ediyor.

        Cumhuriyetçi aday aslında hile veya komplo konularında en son söz söyelemesi gereken konumda. Bu yılki skandallarla dolu Amerikan seçimlerinin belki de en ciddi skandallarından birisi de siber-savaşta Amerikalıları fersah fersah geride bıraktığı anlaşılan Rusya’nın seçime müdahalesiydi. Önce Demokrat Parti’nin seçim kampanyasının elektronik posta mesajlarını internete yayılmış ve Parti’nin Clinton lehinde Bernie Sanders aleyhinde çalıştığı sergilenmişti. Ekim ayında ise Hillary Clinton’ın elektronik mesajları Wikileaks tarafından yayınlandı.

        Amerikan istihbaratı posta hesaplarına girenlerin Ruslar olduğuna emin olduklarını söylüyor. Wikileaks yalnızca Demokrat Parti ve Hillary Clinton’a ait belgeleri yayınlayıp, dağarcığında binbir türlü üçkâğıt bulunan Trump’a hiç dokunmadığı için de bir yerlere hizmet ettiğine dair kuşku giderek artıyor. Örgütün imajı bu yaşananlardan iyice bir darbe aldı. Ekvador Büyükelçiliği’nde sığınmacı olarak yaşayan Julian Assange’ın internet bağlantısını da sonunda kendisine kızan ev sahipleri kesiverdiler.

        Rusya’nın bu işlerin arkasında olduğu iddiaları ve Trump’ın genelde Vladimir Putin’e kendini yakın hissetmesi çarşamba gecesi yapılan tartışmanın ikinci skandal sözünün söylenmesine de yol açtı. Trump, “Ben Putin’i tanımam. Hakkımda iyi şeyler söylemiş... (Hillary’e) hiç saygısı yok. Başkanımıza da hiç saygısı yok” deyince Clinton “Tabii ABD’nin başında bir kukla görmeyi tercih eder” deyiverdi. Böylece bir adayın diğerini neredeyse Rus ajanı olmakla suçladığına bile tanık olundu.

        Son tartışma Trump’ın yalancılığını, konulara ne ölçüde Fransız olduğunu, kendisini destekleyenlerin sınıfsal çıkarlarına ne ölçüde aykırı bir iktisat politikası izleyeceğini, ırkçılığı nasıl kullanabileceğini ve bilgisizliğini iyice ortaya çıkardı. Hillary Clinton normalde kendisinden beklenmeyecek şekilde Amerikan ölçüleriyle sol bir programın ana hatlarını çizdi. Sözlerini yerine getirip getirmeyeceği kuşkulu sayılsa bile bugün için ABD’nin başına onun geçmesini dilemekten başka akılcı bir yol yok.

        Diğer Yazılar