Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Milli Eğitim Bakanlığı’nın işleme sokmaya çalıştığı müfredat değişiklikleri zaten çok zayıf olan tarihi hafızamızı daha da zayıflatmaya yol açabilir. Aslında iktidarlar hafızaya şekil vermeye çok meyillidirler. Gerçeğin silinmesi, muğlaklaşması, çarpıtılması, iktidar hizmetine sunulması büyük önem taşır. Hafızanın yok edilmesi böyle başarılır. O noktaya gelindiğinde iktidar karşısında yapılacak pek bir şey kalmayacaktır. Tam da bu nedenle hafızayı diri tutmak, hatırlamak ve hatırlananın anlamını tekrar tekrar gündeme getirmek gerekir.

        Bugün, Mısırlı kitlelerin iki haftalık gösteriler, direniş ve hareketlenme sonrasında Hüsnü Mübarek rejimini devirmeyi başardıkları isyanlarının Tahrir Meydanı’ndaki başlangıcının altıncı yıldönümü. Asırlar önce gerçekleşmiş gibi. O büyük heyecan dalgasından Mısır’da geriye kalan, beceriksizliği akıllara durgunluk verecek bir İslamcı iktidarı darbeyle devirerek Mısır’ın bugüne dek hiç görmediği sertlikte bir diktatörlük oluşturan askeri yönetim.

        Başlangıç fişeği oradan atılmasına rağmen Arap başkaldırısının sembolünü Mısır’a kaptıran Tunus ise görünürdeki başarılı geçişine rağmen kırılgan bir zemin üzerinde, eski egemen sınıfların gücü hâlâ büyük ölçüde ellerinde tuttukları bir şekilde yönetiliyor. Dalganın son durağı Suriye dün açıklanan, kaçıncısı olduğunu bilmediğim ateşkesten medet umarak kanlı çözülüşünü sürdürüyor.

        O dönemde yeşeren umutlardan, yükselen beklentilerden artık eser yok. Arap isyanlarını başlatan ve sürükleyenler şehirli, eğitimli genç kitlelerdi. Cephaneleri rejimleri devirmeye yetmişti ama ondan sonrasını örgütleyecek donanımları, becerileri, teşkilatları yoktu. Bu nedenle seçimler geldiğinde meydanı İslamcı partilere bıraktılar. Mısır’da iktidarı alanlar 83 yıllık tarihleri boyunca iktidarına talip oldukları ülkenin yönetimine zerre kafa yormadıklarını gösterdiler. Onları iktidara getiren coşkunun misli, kendilerini deviren ve sonradan çok kanlı, çok zalim bir yönetim sergileyen darbeciler için gösterildi.

        Ne kadar unutturulmaya çalışılırsa çalışılsın Arap isyanları dipten gelen bir şehirli dalgasıydı.

        Toplumlarıyla aralarındaki sözleşmeyi bozan ve toplumlarına hiçbir şey vermeyen rejimlerin reddi, adam yerine konma, geleceğe güvenme arzularının zirve yaptığı bir andı. Arap dünyasındaki, akut hale gelmiş meşruiyet krizinin yarattığı bir patlamaydı. Bu patlamayı hazırlayan nedenlerin hiçbiri geçtiğimiz altı yıl içinde yok olmadı. Hatta pek çoğu daha derinleşti. Suriye’de bile rejim muhtemelen savaşın bitmemesini tercih ediyordur. Zira kendisine destek verenler de savaşın ardından biriktirilmiş taleplerini gündeme getireceklerdir.

        Altı yılın ardından Arap dünyasının sorunları bitmediği gibi katmerlendi ve çözüm için elde kalan araçların sayısı azaldı. Öncelikle Müslüman Kardeşler’in başarısızlığı ve Suriye’deki iç savaşın vardığı vahşet düzeyi İslamcı akımın daha radikalleşmesinin ve daha fazla şiddete kaymasının önünü açtı. Bu toplumların kendilerini tüketen nihilist bir şiddet yeni nesillere yayılıyor. ABD’nin yeni başkanının cihatçılığa savaş ilan etmesi de bu eğilimi güçlendirecektir.

        Mısır gibi ülkeler uzun vadeli hiçbir sorunu çözemedikleri için ne denli baskıcı bir rejim kurarlarsa kursunlar yeniden toplumsal patlamalarla karşılaşacaklar. Daha önemlisi Suudi Arabistan gibi elindeki parayla halkına ihsan ve rüşvet dağıtarak toplumsal barış satın alan bir ülkenin parasının bitmesi. Yani eninde sonunda monarşiler de sürdürülemeyecek düzenleri sürdürmeye çalışmanın faturasıyla karşılaşacaklar.

        O zamana kadar da Muhammed Buazizi’nin kendisini yakmasıyla fitili yakılan isyanın “Düzen değişsin, onurlu yaşayalım, yöneticilerimiz bize hesap versin” talebini, dilini, umutlarını hep hatırlamak gerekir.

        Diğer Yazılar