Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Rusya Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklar IŞİD’i bombalarken, Genelkurmay Başkanlığı açıklamasına göre “TSK unsurlarının olduğu bir binaya kazaen isabet eden bomba” sonucunda 3 TSK mensubu şehit oldu, 11’i yaralandı. Aynı gün CIA’nın çeşitli işkence metotlarının işkence olmadığına inanan ve bunları uygulayanların vatanseverler olduğunu düşünen yeni başkanı da ilk ziyaretini Türkiye’ye yaptı. Bugünkü Habertürk’teki haberlerden anlaşılacağı gibi bu ziyaretin esas konusunu Rakka operasyonu teşkil ediyor. O operasyon bağlamında ABD’nin IŞİD’le (DEAŞ) yaptığı savaşta ve terör örgütünün başkenti Rakka’nın ele geçirilmesinde kiminle işbirliği yapacağı Ankara-Washington arasındaki en önemli iki meseleden birisi. Ankara, Washington’un bu savaşı bugüne kadar olduğu gibi PYD/YPG güçleriyle sürdürmemesini istiyor.

        İKİLİ SALDIRI

        ABD’nin eski Ankara ve Bağdat Büyükelçisi James Jeffrey de Kongre’de ilgili komisyonun sorularına cevap verirken Rakka’daki önemli aşiretlerin şehrin Kürtlerin eline geçmesinden büyük rahatsızlık duyacağını söyledi. Bu görüş Türkiye’nin savunduğu tezle koşut. Ne var ki Jeffrey, bu tespitten yola çıkarak bu işin yalnızca TSK’nın desteklediği Özgür Suriye Ordusu birlikleriyle yapılabileceğini de düşünmüyor. Hatta Washington’da TSK’nın bu işin altından tek başına kalkamayacağına dair bir rapora da atıfta bulunuyor. Kaldı ki, ÖSO’nun ne ölçüde güvenilir, becerikli bir savaş gücü olduğu konusunda El Bab operasyonundan sonra zihinlerde yerleşmiş ciddi ve kaygı verici sorular da var. Eğer ÖSO matah bir savaş gücü olsaydı IŞİD’le savaşan TSK birliklerinin sayısının hızla artırılması da gerekmeyecekti.

        Jeffrey, bu koşullarda ikili bir saldırının sonuç vereceğine inandığını söylüyor. Yani TSK/ÖSO ile şu an YPG’nin nüvesini oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin birlikte hareket etmeleri halinde Rakka operasyonunun başarıya ulaşacağını öngörüyor. Burada hatların karışmaması için YPG’ye gidecek silahlar konusunda Türkiye’nin kaygılarının dikkate alınmasının önemine vurgu yapıp ABD’nin ince diplomasi uygulaması gerektiğini de ekliyor.

        Bu bakış açısının Washington’daki konsensüsü yansıttığı yazılıp çizilenlerden anlaşılıyor. Türkiye’nin YPG’yi meşrulaştıracak böyle bir işbirliğine sıcak bakması ise herhalde bugünkü koşullarda mümkün değil. Bu durumda Pompeo’ya bu durum açıkça anlatılmış olmalı. CIA, Türkiye ile eğit-donat konusunda işbirliği yapmıştı. New York Times’ın o zamanlardaki haberine göre CIA ajanları, Suriye iç savaşının ilk dönemlerinde muhaliflere silah ve para dağıtımı işinin trafik memurluğunu da üstlenmişlerdi.

        Ne var ki geçtiğimiz yıllarda CIA Başkanlarının birbiri ardına yaptığı ziyaretler, iki müttefikin meseleye benzer şekilde bakmalarını da Suriye’de savaşın bitmesini de sağlamadı. Tersine eğit-donat bir fiyasko olunca sona erdirildi.

        DOSYA GÜÇLÜ OLMALI

        Trump, Obama yönetimi tarafından hazırlanan Rakka’ya saldırı planlarını rafa kaldırarak yeni bir planın hazırlanmasını istedi. Bu işlerde artık asıl söz söyleyen kurum olan Pentagon ve Ulusal Güvenlik Kurulu, PYD-YPG ile işbirliğinin devam etmesinden yana. Olmasalardı bu güce zırhlı araçlar vermezlerdi. Obama döneminde aynı politikanın Dışişleri’nde mimarlığını ve uygulayıcılığını yapanlar da görevden alınmadılar. Dolayısıyla ziyaretin PYD-YPG mevzuunun Türkiye’nin tam istediği gibi sonuca bağlanmış olması güçlü bir ihtimal değil.

        CIA Başkanı, FETÖ konusunda yetkililerden herhalde etraflı bilgi almıştır. Türkiye kamuoyunun, başında olduğu istihbarat teşkilatını darbe teşebbüsünden sorumlu tuttuğunu da biliyordur. O konuda mesajları gerekli yerlere iletecek ve belki de tercihini iadeden yana koyacaktır. Ne var ki o konuda da ABD’de Trump’ın aldığı kararlarla ilgili yargının nasıl bir bağımsızlık ve tarafsızlık ısrarı sergilediğine bakıldığında Ankara’nın dosyalarının hukuken çok güçlü olması gerekecektir.

        Dün, biri son derece hazin ve yürek paralayıcı iki gelişmeye bakıldığında, aslında Türkiye’nin Suriye’de oyun kurucu olmaktan çok kendisini sıkıştırdığı bir alanda ve zor şartlarda büyük güçlerle pazarlık etmeye çalıştığı anlaşılıyor.

        Diğer Yazılar