Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Washington

        ABD Başkanı Trump sonunda galiba dişine göre rakipler ya da düşmanlar buldu. İşin ilginç tarafı bu odaklarla arasındaki husumeti de yaratan kendisiydi. Daha başkanlık yemini etmeden istihbarat servislerine çatmıştı. Arayı düzeltmek için bir fırsat yakaladığında, yani CIA merkezine gittiğinde, başkanlık dönemi boyunca en çok ihtiyaç duyacağı kurumlardan biriyle arayı düzeltmek için zeytin dalı uzatacağına toplananlara sürekli kendini öven bir konuşma yapmıştı.

        Devleti bir aile şirketi gibi yönetme kararlılığı, Rusya’ya yönelik açıklanamayan aşkı ve yerleşik Washington normlarıyla kurumlarına savaş açan hali de yeni başkanı “devlet aygıtı”nın hedefine neredeyse kendiliğinden yerleştirdi.

        Sonuçta istihbarat örgütleri ellerindeki bilgileri bir şekilde, işlevsel yerlere sızdırdıkça, Trump ve çalışma arkadaşlarının Rusya ile hiç de şeffaf olmayan, hayli şaibeli ilişkiler kurdukları ortaya çıktı. Rusya’nın Amerikan seçimlerine bilgisayar sistemlerine girip bilgileri sızdırarak dahil olması, Demokrat’ı ve Cumhuriyetçi’siyle Amerikan sistemini zaten çok rahatsız etmişti. Şimdiyse istifa ettirilen Ulusal Güvenlik Danışmanı Flynn’den başlayarak, seçim kampanyası sırasında Rus istihbaratçılarıyla temas etmiş olan tüm ekibin alengirli ilişkilere bulaştığı anlaşılıyor.

        Görüntü, Amerikan “derin devlet”inin seçilmiş başkana savaş açması diye yorumlanabilecek bir noktaya geldi. Türkiye’deki komplo teorisyenlerine rahmet okutacak şekilde her köşeden ya da ‘link’ten dört başı mamur teoriler çıkıveriyor. Buradan yola çıkarak “Seçilmiş, meşru başkanımız atanmış gizli servis memurlarına yem mi ediliyor?” diye soran çok. Aslında 11 Eylül sonrasının Amerikan güvenlik devleti zaten belli ki herkesi dinliyor, dinlediklerini kayda geçiriyor ve bu ağa yakalanmaktan kurtulmak pek mümkün değil. Buradaki asıl hikâye bilgilerin ve kayıtların gizlice ve gayrı kanuni olarak toplanmış olması değil. Her şeyin yasaya uygun olması.

        Böylesi bir ortamda ABD’nin, güvenlik işlerini koordine eden ulusal güvenlik danışmanı yok. Dışişleri bakanlığının işlerini çekip çeviren bakan yardımcısı atanamıyor. Pentagon’da boşluklar var. Bir yandan pek çok kimse Trump ile çalışmak istemiyor, diğer yandan Trumpçılar kimseye güvenmedikleri için çalışacak nitelikli insan bulmakta zorlanıyor. İşler Beyaz Saray’daki dar ekiple aileye kalıyor.

        Başkan ise dün İsrail Başbakanı’yla yaptığı basın toplantısında gösterdiği gibi aklına geleni söyleyerek yerleşik siyaset çizgilerini alabora ediyor. (“Filistin devleti kurulmasa da olur, iki devletli ya da tek devletli çözümü taraflar isterlerse bana uygundur” demek belki bilmeden çok önemli bir gerçeği dile getirmek sayılabilir. İsrail’in yerleşim bölgeleri inşası politikaları bu hızla devam ederse, hatta belki daha şimdiden, iki devletli bir çözüm zaten mümkün olmayacak).

        Türkiye, bu durumdaki bir ABD yönetiminin gündeminin en üst sıralarında yer alan bir ülke değil. Ancak yönetimin şimdilik deklare edilmiş tek politikası olan IŞİD ile mücadelede Türkiye’nin rolü konuşuluyor. Açıkçası Türkiye’den “stratejik ortak” diye bahseden pek yok. Konumlandırma buralarda olunca Pentagon’un PYD’yi bir kenara atarak Suriye’deki IŞİD mücadelesinde sadece Türkiye ile işbirliği yapması ihtimali zayıf gözüküyor.

        Kısacası Türkiye, Suriye bağlamında kendi önceliklerini gözden geçirmeden ya da reddedilemeyecek bir alternatif yaklaşım/plan sunmadan Washington-Ankara ilişkilerinin rayına oturması zor gözüküyor.

        Diğer Yazılar