Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Siyasi analiz yapmak, eğer bihakkın yapılacaksa, içinize sinmeyen meseleleri, ideolojik olarak size ters gelen durumları soğukkanlılıkla değerlendirmeye çalışmanızı da gerektirir. Elinizde mutlak güç yoksa ya da akıllıca kullanılamıyorsa, her istediğinizin gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu durumda birtakım öncelikler belirlemeniz, ne istediğinizi net şekilde ortaya koymanız ve konu dış politika, güvenlik, strateji ise esneklik kabiliyetine sahip olmanız gerekir. Zaten dış politika kararları çoğunlukla, farklı derecelerde kötü seçenekler arasında tercih yapmayı gerektirir. Eskiler buna ehem ile mühimi ayırt edebilme kabiliyeti de derlerdi.

        DIŞ POLİTİK İPOTEK

        Üstelik yerleşik kültür birtakım soruların sorulmasına da imkân tanımaz. Gerçi bu ülkenin diplomasi nedir, savaş nedir, strateji nasıl tasarlanır, gerçeklere dayalı analiz nasıl yapılır bilen insanları var. Bu soruları soruyorlar. Baştan beri Fırat Kalkanı Harekâtı’nın siyasi hedeflerinin ne olduğunu soran eski Bağdat Büyükelçimiz Ünal Çeviköz, örneğin, bir an önce el Bab’da zafer ilan edip çekilmemizin daha doğru olduğunu savunuyor. Ancak Cumhuriyet’in kuruluşundan beri dış politika üzerine ipotek koyan Kürtçülük korkusu, bu tür konuları tartışmaya bile engel olabiliyor.

        Terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD’nin, güney sınırının altında bir koridor oluşturmasının istenmemesi, Türkiye’nin güvenliği açısından anlaşılır bir tavırdır. Ne var ki bütün bölge politikasını Kürtlerin yaptıklarına ve yapmadıklarına endekslediğinizde, içeride cidden bir barış sonucuna ulaşamadığınızda, bölgesel politikanız çökebilir. Daha da kötüsü dostunuz, düşmanınız sizin yumuşak karnınızın ne olduğunu öğrenir ve sizin zaafınızdan yararlanır. Böyle bir durumda da sizin bölgesel güç gibi hareket edebilmeniz söz konusu olmaz. Daha 3-4 yıl önceki “Bugüne dek Kürtler bizi bölecek diye düşündük, bundan sonra Kürtlerle büyüyeceğiz” düsturundan, 1925’ten beri ülkenin bölge siyasetini belirleyen seçeneklere, bölgesel politikayı içerideki çözümlenmemiş sorunlara bağlama alışkanlığına ve Takrir-i Sükun yaklaşımına nasıl geri dönüldü?

        İRAN’LA NOTA SAVAŞI

        Ele geçirildi mi geçirilmedi mi konusunda farklı açıklamalarla sersemlediğimiz El Bab savaşında çok şehit verildi. Bu operasyonda kâh Rusya’dan kâh ABD’den az çok destek de alındı. Her iki devlet de PYD/YPG ile bir şekilde işbirliği içinde ve bundan Ankara’nın hatırına vazgeçecek gibi değiller. Bu arada Körfez ülkeleriyle yeniden stratejik yakınlaşma sağlamak için gösterilen çabalar, Suriye’nin geleceğinin birlikte inşa edileceği İran ile şimdilik sadece diplomatik notalarla sınırlı bir savaşa da yol açtı. Bu tabloda mebzul miktarda tutarsızlık ve tehlike var.

        Suriye’deki duruma nesnel şekilde bakıldığında, Türkiye’nin Suriye denkleminde siyasi ağırlığının içerideki tartışmaların bizi ikna etmeye çalıştığı kadar güçlü olmadığını gösteriyor. Şimdi nefesler tutulmuş, ay sonunda Başkan Trump’a verilecek raporda ABD Türkiye’yi mi PYD/YPG’yi mi seçecek bekliyoruz. Bu hoşnut olunabilecek bir durum değil. Ancak Türkiye’ye ne kazandıracağı tam belli olmayan, ağır kayıplara yol açma ihtimali bulunan Rakka’ya yönelik kara operasyonunun gerekliliğini, soru sorma kanallarının giderek tıkandığı bir propaganda atmosferine rağmen, mutlaka enine boyuna tartışmamız gerektiğini de bize gösteriyor.

        Diğer Yazılar