Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD Başkanı Donald Trump’ın başa geçer geçmez yaptığı ilk işlerden biri, Obama yönetiminden devraldığı “Rakka’yı IŞİD’den geri alma planı”nı gözden geçirilmesi için güvenlik bürokrasisine göndermesiydi. Trump’ın verdiği 1 aylık süre dolarken yeni planın ana hatlarıyla ilgili ilk bilgiler medyaya sızmaya başladı. El Bab nihayet düştüğüne ve Washington Post’un konu hakkındaki etraflı haberinin önemli bir bölümünde Türkiye’ye atıfta bulunulduğuna göre, ortaya çıkacak yeni planın detayları önem taşıyor.

        Obama’nın planı bilindiği gibi, bugüne dek ABD’nin IŞİD’e karşı sahadaki en yakın müttefiki YPG’nin silahlandırılmasını öngörüyordu. ABD’deki iktidar değişikliğinin Türkiye’de hükümet tarafından sevinçle karşılanmasının nedenlerinden birisi de Türkiye’ye özel önem vereceği varsayılan Trump yönetiminin, bu sevdadan vazgeçerek planı değiştireceği beklentisiydi. Washington Post’a göre Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı telefon konuşmasında Trump pek renk vermemiş ancak tüm Türk yetkililer bu konuya verdikleri önemi CIA Başkanı’na, Amerikan Genelkurmay Başkanı’na aktarmışlardı. Münih’te Başbakan Yıldırım ile görüşen ABD Başkan Yardımcısı Pence de Türkiye ile yeni bir başlangıç yapmak istediklerini söylemişti.

        TÜRKİYE’NİN ÖNERİLERİ WASHINGTON’DA İNCELENİYOR

        Türkiye’nin Amerikan tarafına sunduğu planların hepsinde TSK birliklerinin, Amerikan askerleri ve Suriyeli Arap milisleriyle hareket etmesi ve YPG’yi dışlaması öngörülüyordu. Ayrıca Türkiye’nin Suriye savaşının başından beri istediği gibi halen YPG’nin Amerikan desteğiyle hareket ettiği 25 mil derinlikteki bir alanda güvenlikli bölgelerin kurulması da isteniyordu. Rakka operasyonu ile ilgili T24.com.tr sitesinde kapsamlı bir askeri seçenek analizi yapan Metin Gürcan, ABD’nin olası bir harekâtta “zırhlı desteğini ve görmeyerek ateş desteği kısmını sağlaması için Türkiye’ye çok ihtiyacı” olacağını savunuyor. Analiz Türkiye-ABD arasındaki olası işbirliğinin yalnızca iki müttefikin ortak operasyonu olmayacağını, bunun Suriye’nin kuzeyinde ABD-Rusya rekabeti bağlamında da değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

        Washington Post’un haberine göre, Washington Türkiye’nin önerilerini inceliyor: “Pentagon, Ankara ile sürekli temasta kalarak Rakka’nın düşürülmesi için geçerli bir planın oluşturulmasına çalışıyor.” Haberde Türkiye’nin El Bab’ın ardından Menbiç’e girmek istemesiyle ilgili ya da PYD güçlerinin bulunduğu Telabyad’ı alarak sınırdan doğrudan Rakka’ya gitme planları hakkında bir bilgi yok. PYD ile işbirliğinden vazgeçileceğine dair de bir işaret yok ancak daha önce desteklenen “Ilımlı” muhaliflerin vanalarının kapatıldığı, CIA’nin “eğit-donat” programının da bitirildiği söyleniyor.

        Haberde Türkiye’nin planlarının ABD için sorun yaratabileceğine de değiniliyor: Bir yandan bu planlar daha yüksek sayıda Amerikan birliklerinin çatışmaya girmesini gerektirebilir. Diğer yandan ABD ordusunun, IŞİD’in Kuzey Suriye’den temizlenmesinde rol oynamış bir güçten vazgeçmesi söz konusu olabilir. Bu da ABD ordusunun TSK; ve haklarında ciddi kaygılar taşınan Arap birlikleriyle birlikte hareket etmesi anlamına gelir...

        ABD-RUSYA İLİŞKİLERİ TÜRKİYE’Yİ TERCİHE ZORLAR MI?

        Önümüzdeki aşamada Türkiye’nin planlarının kabul görüp görmeyeceği kadar ABD ve Rusya arasında kiminle daha yakın çalışacağı sorusu da orta yerde duruyor. Bugüne kadarki gelişmeler gerek Moskova gerek Washington’un, Türkiye’nin istemediği YPG unsurlarıyla birlikte hareket ettiklerini gösterdi. El Bab’ın ardından Türkiye’nin Menbiç’e gitmeye kalkması, PYD’nin oradan birlik kaydırarak Rakka operasyonunu geciktirmesi ihtimalini de doğurur. Bu teknik meselelerin ötesinde asıl sorun ise şu noktada çıkabilir: Rusya ile ABD arasında bir mutabakatta Türkiye her iki tarafla da, dikkatli olmak kaydıyla, kendi hesabına göre işbirliği yapabilirdi. Eğer beklendiği gibi ABD’nin Rusya ile ilişkileri daha gergin bir hal alacaksa o zaman Türkiye bir tercih yapmak zorunda kalacaktır. Bu tercihin kolay olmayacağına ve her iki halde de Türkiye’nin konumunu, iç politikasını, stratejik duruşunu etkileyeceğine şüphe yoktur.

        Diğer Yazılar