Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünyanın en güçlü devletinin 1 haftadan kısa süre içinde önemli bir dış politika konusunda 180 derece çark etmesi çok alışılagelir bir durum değil. Trump yönetimindeki ABD bunu yaptı. Geçen hafta “Eh ne yapalım; Esad ile de yaşamaya alışmalıyız” mealinde bir tutum takınılmışken, İdlib’den gelen görüntüler neticesinde ABD, Birinci Dünya Savaşı’na girişinin 100’üncü yıldönümünde Suriye rejimini doğrudan hedef alan bir saldırıda bulundu.

        İlk aşamada iyimser sayılabilecek yorum, iç politikada bunalan Trump’ın, bir güç gösterisine ihtiyaç duyması ve bu durumda da işlerin daha fazla tırmanmayacağı yönünde. Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi Rusya’nın tutumuna bağlı. Rusların, kendi askerlerini Şayrat Hava Üssü’nden çekecek zamanı bulacak kadar erken uyarıldıkları anlaşılıyor. ABD’den gelen mesaj yalnızca bir bilgilendirme miydi yoksa Washington ve Moskova Esad’a bir ders verilmesi konusunda mutabık mıydılar; bunu zaman gösterecektir.

        Obama 2013 yılında son dakikada Suriye’yi vurmaktan vazgeçtiğinde bunu dayandırdığı gerekçelerden birisi de işin sonunun nasıl geleceğini bilmemesiydi. Trump’ın, özellikle de Rusların Suriye’de alanı kontrol ettikleri bir durumda, daha iyi bir tercihi olduğunu söylemek mümkün değil. ABD ordusunun ve özellikle de kamuoyunun Suriye’de IŞİD ötesinde bir savaşa girme arzusu olduğu da söylenemez. Ancak ok yaydan çıktıktan sonra olayların nasıl gelişeceği de bilinemez.

        Önce İdlib’de gerçekleşen kimyasal saldırısıyla ilgili bazı soruları sormak gerekir. Eldeki bulgular ve tanıklıklar yapılanın rejimin işi olduğu, yüksek ihtimalle sarin ve kesinlikle klorin gazlarının kullanıldığı görüşünü destekliyor. “Neden tam da her şey lehine giderken böyle bir katliama kalkışsın?” sorusu yerinde olmakla birlikte, bu rejimin niteliği, küstahlığı ve sözde elindeki tüm kimyasalları yok ettikten sonraki gelişmeler soruyu anlamsız kılıyor.

        2014 yılında ABD Dışişleri Bakanı Kerry rejimin elindeki tüm silahları imha ettiğini söylemişti. Sonradan yaşananlara bakılınca, rejim belli ki elinde kimyasal tutmuştu. Başında Türk diplomat Ahmet Üzümcü’nün bulunduğu, Nobel Ödüllü Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW-UN), 2014 ve 2015 yıllarında Suriye ordusunun 3 kimyasal saldırısından sorumlu olduğu sonucuna varmıştı. Bu sonuca varırken en önemli gerekçesi klorinli cephane kullanılan saldırıların yalnızca Suriye ordusunda bulunan helikopterlerce yapılmasıydı.

        İnsan Hakları Örgütü (Human Rights Watch) de 2016 yılında kasım ve aralık aylarında Halep’e saldırı sürerken kimyasal kullanılan 8 saldırı yapıldığını belgelemişti. 2017 Ocak ayından beri de OPCWUN’un incelemeleri gene 8 kez kimyasal silah kullanıldığını kayda geçirmişti. Bu işin sorumlularına ceza verilmesiyle ilgili bir kararsa BM Güvenlik Konseyi’nde Çin ve Rusya tarafından veto edilmişti.

        Bu konuları yakından takip eden, geçenlerde Türkiye’yi IŞİD’in elindeki kitle imha silahları tehdidi hakkında uyaran bir rapor yazan Can Kasapoğlu, “rejimin kimyasal harp silahları için atış vasıtası olarak kullanılan mühimmatlarda teknik açıdan önemli bir yol kat ettiğini” savunuyor.

        ABD’nin IŞİD’in yok edilmesini en önemli hedef olarak görmesi neticesinde rejim ateş hattından çıkmıştı. Rusya ve İran ile Hizbullah’ın yardımıyla savaşın akışını ülkenin batısında kendi lehine çevirdikten sonra, dokunulmazlık kazandığını da düşünmüştü. Kasapoğlu’na göre, “Baas elitleri, etkisi haftalarca süren ve yüksek dozlarda kullanıldığında yerleşimleri haritadan silebilecek VX gibi stratejik bir kimyasal harp silahı kullanmadıkları sürece ‘cezalandırılmayacaklarını’ algılıyor (Suriye’nin kimyasal silah yeteneklerini yakından takip eden bazı İsrailli uzmanlar, çok önemli bir VX stokunun denetimden kaçırıldığını düşünüyor)”.

        Esad gibi Trump da bir çizgiyi geçti. Bundan sonrasında daha büyük bir felakete gidilmemesi için Rusya’nın şimdilik pek de şiddetli gözükmeyen tepkisinin devam etmesi ve tırmandırmadan kaçınması için duacı olmak gerekecek.

        Diğer Yazılar