Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İKTİDARA yakın dış politika uzmanları ve kurumları veya daha şahin bir dış politika izlenmesini savunanlar, bir süredir Türkiye’nin bölgede sert gücünü göstermesi gerektiğini savunuyordu. Bu şekilde müttefiklerinin ve Türkiye’nin çıkarlarını hiçe sayan diğer aktörlerin, Ankara’nın PYD/YPG konusundaki ciddiyetini daha iyi anlayacaklarını düşünüyorlardı herhalde.

        Çarşamba günkü Türkiye Gazetesi’nde Profesör Kemal İnat, “Fırat’ın doğusunda, PYD kontrolündeki Karaçok Dağı bölgesinin vurulmasıyla birlikte Ankara aslında Washington ve Moskova’ya da açık bir mesaj vermiş oldu. PKK, bütün kolları ve uzantılarıyla birlikte bir terör örgütüdür ve her yerde Türkiye’nin hedefi olacaktır” diye yazmıştı. Bu durumda Türkiye’nin uyarılarını, sözlerini, kaygılarını dikkate almayan ABD ve Rusya’ya, Irak’ta Sincar dağlarına, Suriye’de de Karaçok ve daha sonra Afrin’e yapılan saldırılarla bir ültimatom verilmiş oluyordu.

        Harekât başlamadan her iki tarafın da bilgilendirildiği açıklanmıştı. ABD Savunma Bakanlığı bunu yalanlamadı ancak kendi güçlerinin 10 kilometre ötesine bomba atılmasının yarattığı memnuniyetsizliği John Dorian adlı bir sözcüsünün ağzından vurguladı: “Yeterli zaman verilmedi. Bu IŞİD’e karşı mücadelede ortağınız olan bir ülkeden bekleyeceğiniz gibi bir işbirliği değil, bir bildirimdi.”

        Albay Dorian, bu hamleyle verilmek istenen mesajı almadıklarını düşündürecek bir ekleme de yaptı; PYD’nin nüvesini oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) destek vermeyi sürdüreceğini vurguladı. Sonra da “SDG, IŞİD’e karşı mücadelenin bir parçasıdır. Zor ve tehlikeli koşullarda IŞİD’e karşı ilerleme sağlanmasında güvenilir bir güçtü. IŞİD’i yenmek için bir dolu fedakârlıkta bulundu ve bu yaptıklarıyla tüm dünyayı daha güvenli kıldılar. Bu konudaki tavrımız budur” dedi.

        RUSYA VE ABD’DEN BENZER TEPKİ

        Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova da PYD konusunda benzer bir tavır takındı. Zaharova, “Ankara’nın eylemleriyle ilgili haberleri derin bir endişeyle karşıladık. Hatırlatmak isterim ki Kürt güçler, Suriye’nin kuzeydoğusunda teröristlere karşı, IŞİD’e karşı verilen savaşta en etkili olan askeri güç. İnanıyoruz ki, ABD, uluslararası hukuku ihlal ederek Şayrat üssünü vurmasaydı, Türkiye de bu saldırıları gerçekleştirmezdi. Suriye topraklarına yönelik bu keyfi eylemlere bir son verilmeli” dedi. Saldırılarda peşmergelerin kayıp vermesi nedeniyle Kürdistan Bölgesel Yönetimi de hoşnutsuzluğunu dile getirmek gereğini hissetti.

        Kısacası, özellikle Suriye’de PYD/YPG hedeflerinin vurulmasına Fırat’ın doğusunu ve batısını kontrol eden ABD ve Rusya karşı çıktı. Bu iki ülke Fırat Kalkanı operasyonunun Türkiye’nin istediği doğrultuda sürmesini engelleyen, Menbiç’e uzanılmasına set çeken ve bir bakıma operasyonun sınırlarını da belirleyen iki güç.

        Profesör İnat, “Fırat’ın doğusunda, PYD kontrolündeki Karaçok Dağı bölgesinin vurulmasıyla birlikte Ankara aslında Washington ve Moskova’ya da açık bir mesaj vermiş oldu. PKK, bütün kolları ve uzantılarıyla birlikte bir terör örgütüdür ve her yerde Türkiye’nin hedefi olacaktır” diye yazdıktan sonra şu soruyu da soruyor: Rusya ve ABD, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin benzeri muhtemel saldırıları durumunda PKK/PYD’yi koruyan bir tavır içerisine mi girecekler, yoksa artık bu örgütün terör örgütü olduğunu kabul edip Türkiye ile işbirliğine mi yönelecekler?”

        Önümüzdeki dönemin kritik sorusu elbette budur. Bu soruya verilecek cevap Türkiye’nin silahlı gücünü daha fazla kullanarak gücünü kanıtlayıp kanıtlamadığını da gösterecektir. Şu anki durumda söylenebilecek olan ABD’deki kafa karışıklığından, çok başlılıktan ve bu nedenlerle ortaya çıkan boşluktan yararlanarak Türkiye’nin Erdoğan-Trump görüşmesi öncesinde net bir mesajı Amerikan tarafına verdiğidir. Bunu yaparken İran ile ilişkileri gerecek gibi görünen Trump yönetiminin gerek o cephede, gerekse Suriye’de Türkiye’ye ihtiyacının yüksek derecede olduğu görüşü belli ki kararlarda etkileyici olmuştur.

        3 MAYIS’IN GÜNDEMİ

        Rusya ile durum biraz daha netameli sayılabilir. Moskova’da Esad rejiminin meşruiyetini kabul eden, Astana’da ateşkes ve bir barış sürecinin kollayıcısı rolünü üstlenen Türkiye, Amerikan seyir füzelerinin Şayrat üssünü vurmasının ardından memnuniyetini göstermiş ve devamını istemişti. Moskova bu durumdan rahatsız olmuştu. Şimdi ise kendi kontrolünde diye gördüğü bir bölgede koruması altındaki gruplara yapılan bir operasyonu sindirmek zorunda bırakıldı. 3 Mayıs’ta Soçi’deki Putin-Erdoğan zirvesinde konu mutlaka gündemde olacaktır. Eğer Türkiye, Putin ve Trump görüşmelerinden yaptıklarını karşı tarafa kabul ettirerek çıkarsa, iktidar stratejistlerinin sert güce dayanarak Türkiye’yi yeniden bölgesel bir güç haline getirme hedeflerinin ilk aşamasının geçilmiş olacağını düşünebiliriz. Eğer...

        Diğer Yazılar