Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Olaylar çok hızlı gelişiyor. Bu gelişmelerin tümünü sağlıklı şekilde anlamlandırmak da bu nedenle güç. Türkiye siyasi anlamda kabuk değiştiriyor ve yaklaşık iki yüz yıllık bir tarihten ve yönelimden vazgeçiyor. İslami kesimin kendisine özgü tarih okumalarının en iyimser şekliyle naif, en kötümser sekliyle afaki değerlendirmeleriyle, mütehayyel bir cihan devleti fikri bu yeni yön tercihinde rol oynuyor.

        Bu yeni yönelimde AB ile ilişkilerin nasıl ilerleyeceği hatta ilerleyip ilerlemeyeceği aslında tartışma gündeminin baş sıralarında yer alması gereken bir mevzu. AB ile ilişkiler ABD ile olanlardan farklıdır. ABD açısından, dünya lideri olmanın da etkisiyle, işbirliği yaptığı ülkelerin iç işlerindeki “aksaklıklar” göz ardı edilebilir ve nitekim tarih içinde de edilmiştir. Bu bağlamda Trump’ın Dişişleri Bakanı Rex Tillerson’ın iki gün önce bakanlığının personeline yaptığı konuşma, yönetimin yaklaşı- mını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu.

        Tillerson daha önceki Amerikan yönetimlerinin hiç değilse umursarmış gibi göründükleri bazen de gerçekten önemsedikleri değerlerin siyasetin oluşturulmasında belirleyici olmayacağını ilan etti. Bu durumda Amerikan siyaseti Amerikan çıkanlarının doğrultusunda oluşturulacaktı. Eğer bu siyasetin oluşturulmasında yardımı istenen ülkelerin iç düzenleri, insan hakları veya temel hak ve özgürlüklerle ilgili tutumları ABD’nin savunduğu ilkelerle bağ- daşmıyorsa yapılacak bir şey de yoktu. Her ülke kendi bildiği şekilde yönetilecek, ABD bu durum karşısında pek söz söyleme gereği de duymayacaktı.

        Tillerson’ın, kendi bakanlığının dünyada insan haklarının durumuyla ilgili yayınladığı yıllık raporun açıklandığı gün basın toplantısına gitmemiş olması da zaten dünya petrol devi Exxon-Mobil’in eski Genel Müdürü’nün önceliklerini belli etmişti. Son açıklamalar işin resmiyete binmesini de sağladı. Bu açıdan bakınca Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde de geçmişte görüldüğü gibi demokratik hukuk devleti, bireysel haklar gibi iç düzene ait kriterlerin esamesinin pek okunmayacagı belli.

        COĞRAFİ DEĞERİ BAKIMINDAN

        Türkiye Bu bakımdan Başkan Trump’ın referandum sonrası telefon tebriği, Pentagon’dan 25 Nisan hava saldırılarından sonra yükselen bazı öfkeli tepkilere rağmen Washington zirvesinin gerçekleşecek olması şaşırtıcı değil. Clinton döneminden beri iç düzeninin özellikleriyle de önem kazanmaya başlayan Türkiye, yeniden sadece coğrafi değeri üzerinden kaale alınan bir ülke haline geldi. Irak ve Suriye’deki krizler devam ettikçe de bir taraftan bu kriz alanlarına coğrafi yakınlığı, diğer taraftan tekere çomak sokma kapasitesiyle değerlendiriliyor.

        Artık yalnızca ABD’de değil dünyanın başka yerlerinde de Türkiye’de İslami köklere sahip bir partinin demokratik düzen içinde modernleşme ve kalkınma sağladığı görüşünün yerini daha olumsuz bir görüş alıyor. Türkiye artık sert gücüne yaslanarak kendisine bölgesel jeopolitik kapışmada yer arayan, iç düzeni de giderek bir zamanlar örnek olması beklenen ülkelerinkine benzeyen bir siyasi manzara sunuyor. Demokrasilerin gerilediği ve krizlerini aşamadıkları bir dönemde bu pek ehemmiyet arz etmiyor. Ne var ki Türkiye’nin, AK Parti iktidarının ilk yıllarına damgasını vuran ‘istisnai’ görüntüsünün sağladığı hayranlığın yerinde de artık yeller esiyor.

        DAHA AZ EŞİTLİKÇİ GELİŞECEK

        Biraz da bu nedenle, ABD ile ilişkilerinin madalyonunun öteki yüzünde Trump’ın bunun karşılığında Türkiye’den istediklerini alma konusunda hayli ısrarlı ve kararlı davranacağından emin olabiliriz. Basın toplantısında Ortadoğu ve IŞİD ile mücadele bahislerinde bile Türkiye’den söz etme gereği duymayan Tillerson’ın ve Trump’ın Rusya ile Türkiye arasında ilerler gibi gözüken samimiyetten de pek rahatsız olmadıkları anlaşılıyor. Amerikan diplomasisi bu ilişkinin daha çok Rusya’nın dikte ettiği koşullarda süregeldiğini düşünüyor ve Ankara’nın elinin çok da güçlü olmadığına hükmetmiş gibi.

        Bu nedenle Türkiye-ABD ilişkileri giderek daha az eşitlikçi bir şekilde gelişecektir.

        Diğer Yazılar