Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÜÇÜ de birbirinden önemli sonuçları olan seçim yaşandı pazar günü. Yunanistan seçiminin sonucu AB'ye en fazla biraz nefes alma fırsatı verdi. Merkez ülkeler, bundan da Almanya'yı anlamak gerekiyor, Yunan seçmenin kaygılarını anlamadıkça, ille de geçmiş günahların bedelinin ödenmesini istedikçe kriz aşılamayacak. Dolayısıyla Yunanistan seçimiyle top tekrar Berlin'de ve Angela Merkel AB'yi felakete götürmekte olan tutumunu değiştireceğe benzemiyor.

        Fransa'da seçmen merkez siyaset içinde bir çözüm istediğini göstererek Sosyalistleri iktidara getirdi. Bu kez 1981'dekinden daha tarihi bir sorumluluk ve görevle karşı karşıya Fransız sosyalistleri. Zira derin, yapısal bir ekonomik krizin ortasında elleri Almanya'ya ve uluslararası sermaye piyasalarına karşı hayli zayıfken siyaset üretmek zorundalar. Yaratıcı olmaları, kaçınılmaz, zor ve toplumu rahatsız edecek kararları demokratik sistem içinde vermeleri gerekiyor.

        Başarmaları halinde AB'nin ve dünyanın önüne yeni bir imkân açacaklar. Başarısızlıkları Fransız merkez sağından sonra solunun da çökmesi ve ortalığın radikal sağa kalması sonucunu verebilir. Bu anlamda Sosyalistler hem daha sağlam bir zeminde iktidar oldular hem de tarihsel açıdan kritik bir kavşakta bulunuyorlar.

        DİNOZORLARIN DANSI

        Üçüncü seçim, öncesi ve sonrasıyla bir dinozorların dansı niteliği taşıyan Mısır Başkanlık seçimiydi. Kesin seçim sonuçları açıklanmış değilse bile Müslüman Kardeşler'in Özgürlük ve Adalet Partisi'nin adayı Muhammed Mursi'nin seçimi kazandığı varsayılıyor. Bu seçimden önce Anayasa Mahkemesi'nin Parlamento'nun üçte birinin seçimini eşitlik ilkesi açısından geçersiz bulması kararı geldi. Mısır yönetiminin tepesindeki (Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi) tüm Parlamento'yu feshetti.

        Pazar akşamı ise oyunun kurallarını bir kez daha değiştirerek başkanlık mevkiini iktidarsızlaştıracak kararlar aldı. Konsey bir anayasa hazırlama komisyonu kurdu. Hazırlanan anayasayı veto etme hakkını deruhte etti. Başkomutanlığı üstlendi. Askerlerin sayıca daha kalabalık olduğu bir Milli Güvenlik Kurulu oluşturdu. Anayasa referandumda kabul edilene dek seçim yapılmayacağını ilan etti. Kısacası Mısır Ordusu 1952 yılından beri elinde tuttuğu iktidarı paylaşmak istemediğini, bildiğini okuyacağını gösterdi.

        Mısır ordusunun yaptıklarına bakıldığında "Türkiye modeli"nin "vesayet" versiyonunu iyi inceledikleri anlaşılıyor. İktidarı kaybetmeden sivillerle birlikte siyaset yapmak, hoşlanmadıkları gelişmeleri engellemek için gerekli kurumsal düzenlemeyi yaptılar. Bunda şaşılacak bir şey yok. Siyasi grupların çoğu da bu değişiklikleri reddetti. Eğer Konsey son bir delilik yapıp başkanlık seçimini Hüsnü Mübarek'in son Başbakanı Ahmet Şefik'in kazandığını ilan ettirmezlerse Müslüman Kardeşler'le birlikte ülkeyi bir süre yönetir.

        Bu sonuçların Mısır'daki demokratik hareketi başlatanlar açısından büyük bir hayal kırıklığı yarattığına şüphe yok. Ancak bu kesimlerin siyaset üretme konusundaki başarısızlıkları, oyları toparlayacak ortak adaylar üzerinde anlaşamamaları başkanlık seçimlerinin ikinci turunda kırk katırla kırk satır arasına kalmalarına yol açmıştı. Meclis seçimlerinde yüzde 70'leri bulan katılımın düşüklüğü ayrıca kaygı konusu ve seçilen kim olursa olsun bir meşruiyet sorununa da işaret ediyor.

        Müslüman Kardeşler ise Meclis'teki çoğunluğunu geçtiğimiz aylarda çok kötüye kullanarak geniş toplumun güvenini ve desteğini yitirmişti. Sözüne güvenilmeyen, ideolojik önceliklerini toplumsal yararın ve iyi yönetimin önüne koyan oportünist bir profil çizdiler. Gene de her şeye rağmen asker karşıtı geniş bir cephe onların yanında duracaktır.

        Mısır ordusu da kısa vadede iktidarını kurtarsa bile orta-uzun vadede hareketlenmiş bir toplumu bastıramayacağını görecektir. Şefik'in başkan ilan edilmesi halindeyse Mısır'da Cezayirleşme süreci yani kanlı çatışma dönemi başlayabilir.

        Diğer Yazılar