Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dış politikanın işlenmesinde yalnızca kendi hamlelerinize bakarak değerlendirme yapmamak daha doğrudur. Buna ek olarak dış politika değerlendirmesi yaparken habire bir yerlerde birilerinin düğmeye bastığını düşünüp telaşlanmaktan da vazgeçmekte selamet olduğunu görmek gerekir. Yoksa her şeyi milimine kadar hesapladıklarına inandığınız gizli ve korkunç güçlerin oyunlarını çözmeye çalışırken kendi dengenizi de yitirebilirsiniz.

        On sene kadar önce Irak Savaşı çıkmadan önce de Türkiye'de bol keseden teori üretildi. ABD'nin ne yapmak istediği, nasıl yapacağı, iş bittikten sonra ne türden bir düzenin kurulacağı hakkında mangallarda kül bırakılmadı. Sonuçta ABD Irak'ta tasavvuru zor bir yenilgi aldı. Dünya siyasetindeki gücünü, prestijini ve güç kullanması için gerekli meşruiyeti yitirdi. Ağır bir ekonomik bedel ödedi. Sonunda da Irak'tan ezik şekilde ayrılmak zorunda kaldı.

        Bugün Suriye'de olup bitenleri daha soğukkanlı değerlendirmekte yarar var. İlk olarak Suriye'deki gelişmeleri mutlaka Arap isyanları dalgası çerçevesinde görmek gerekiyor. Hükümetin bir doğru tespiti varsa zaten o da Suriye'de rejimi desteklemenin tarihin akışına ters düşmek olacağıdır.

        Olayların akışını büyük güçlerin menfur planlarına uygun gelişmeler diye değerlendirenler var. Bunlara göre hemen her şey önceden tasarlanmış olduğundan olaylar çok parçalı bir yap-bozun parçaları olarak yerlerine yerleştiriliyor. Bugünün dünyasında, büyük güçlerin olayların akışını kontrol etme irade ve imkânları bu denli sınırlıyken 19. yüzyıl emperyal dönemlerinin analiz kavramları bana fazla ikna edici gelmiyor.

        Öte yandan jeopolitik yeniden önem kazandı. Suriye meselesinin nasıl çözüleceğiyle Ortadoğu'nun yeni düzeni ve Doğu Akdeniz enerji kaynakları arasında elbette irtibat kurulabilir. Türkiye'nin önündeki imkân ve tuzaklara da böyle bakmak gerekli olabilir. Ama öncelikle yapılması gereken bizi çevreleyen bölgede 1915 ile 1922 arasında dönemin emperyal güçlerince şekillendirilen siyasi coğrafyanın parçalanmakta olduğudur. Bunun toplumsal ve siyasal sonuçları tek boyutlu değildir. Hayır kadar şer de bu gelişmelerde mündemiçtir.

        Bu bakımdan Suriye gelişmelerinin en azından bir boyutunu Arapların mutlak üstünlüğüne dayanan otoriter bir bölgesel sistemin çöküşü oluşturuyor. Irak işgaliyle birlikte 1920'lerdeki düzenlemelerde kendi kaderlerini tayin hakkını elde edemeyen Kürtler ulusal bir kimlikle tarih sahnesine çıktılar. Bugün o günlere göre siyaseten daha yetkinler. Üstelik müttefikleri var. Türkiye en başta bu değişimin tüm boyutlarını kavramak ve ona göre siyasetini kurgulamak zorundadır.

        Suriye'de Kürtler yaşadıkları bölgede egemenliği elde etmek üzere bir dizi hamle yapıyorlar. Geçtiğimiz yıllar içinde buna hazırlandıkları aşikâr. PKK'nın uzantısı PYD bu bölgedeki en güçlü siyasi grup. Bu şekilde PKK Kürtlerin yoğun şekilde yaşadığı dört ülkede de siyasi varlığa sahip bir örgüt olarak ortaya çıkıyor. Bu durum Suriye Kürtlerinin de en az Irak'takiler kadar özerk bir yönetimi isteyecekleri anlamına geliyor. Ülke fiilen bölünmeyebilir ama Şam'dan da yönetilmeyecektir.

        Türkiye'nin dağılmakta olan bu düzen içinde mezhep savaşları tehlikesi de yaygınlaşırken en önemli avantajı laikliği ve demokrasisidir. Hükümet Türkiye dış siyasetinin laik boyutunu bir yandan fazlasıyla Müslüman Kardeşler yanlısı gözükmesi diğer yandan da içerideki Alevi karşıtı söylemi nedeniyle zedelemiştir.

        Demokraside derinleşmekten kaçınması ise Kürt meselesini içeride kilitlemiştir. Irak'tan sonra Suriye'de de bölgesel bir Kürt yönetimiyle komşuluk yapmak zorunda kalınması, eğer bunu engellemek için Suriye'ye müdahale düşünülmüyorsa, içerideki Kürt meselesinin çözüm yolunda vites değiştirmeyi hükümete dayatmaktadır.

        Diğer Yazılar