Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        EYLÜLÜN güzelliğine hiç uymayan bir ülke manzarasıyla yaz sonrasına giriyoruz. Memlekette olup bitenlerden kaygı duymak için iktidar partisine düşman filan olmak da gerekmiyor. Sonuçta PKK'nın eylemlerinin durdurulamaması, bunun ülkeye yaşattığı acı, çatışmaların ve ölümlerin her tarafa ektiği nefret tohumlarının sonuçları bu ülkenin selametini isteyen herkes açısından kaygı duyulacak gelişmeler.

        Benzer şekilde Suriye sorununun bölge ve Türkiye açısından bir girdaba dönüşmesinden memnuniyet duymak da aklı başında kimsenin yapacağı iş değildir. Ancak böyle bir durumdan kaygı duyanların da iktidar partisinin yürüttüğü Suriye politikasını, bu politikaya yön veren varsayımları, o politikanın arkasındaki yersiz kibri ve hesapsızlığı eleştirme hakları vardır. Son Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında Türkiye'nin, bizzat yetkililer tarafından dile getirilen yalnızlığı, sürdürülmüş politikanın ciddi hatalarla malul olduğunun apaçık ve hazin bir göstergesidir.

        Bu durumda Türkiye'nin yepyeni bir bölgesel düzen kurulurken buna katkıda bulunmasından yana olanların yapacağı şey küsmek veya kahretmek de değildir. Siyaset verili koşullarla elden gelen en iyi sonucu almaya çalışmayı gerektirir. Türkiye'nin de her şeye rağmen elinde sağlam kozları vardır. Bu bağlamda muhalefet partisinin Suriye meselesi için hazırladığı öneri hakkında da bir değerlendirme yapmak gerekir.

        Anamuhalefetin Suriye için sunduğu öneriler bugünkü koşullarda bir temenniler dizisi olmaktan öteye gidemiyor. Bunun da ötesinde çevremizdeki olayları 1918-22 dönemindekine benzer bir emperyal kurgu diye tanımlamakta ısrar ederek olayların tarihselliğini ıskalıyor. Ülkedeki hayli mümbit komplo teorisi arazisine gübre vermekten başka bir işe de açıkçası yaramıyor.

        Gerçi bugün varılan noktada gerek bölgesel gerekse bölge dışındaki güçlerin Suriye üzerinden bir nüfuz mücadelesi verdikleri ortada. Her ülkenin elinden geldiğince kendi çıkarlarına en uygun düzenin ortaya çıkmasına çalışması eşyanın tabiatına uygun. Bu mücadele Ortadoğu'nun geleceğini uzun yıllar ipotek altında tutacak bir mezhep kutuplaşması üzerinden yapılıyor. Ankara'nın dış politikasının belki en büyük hatası da, özellikle iktidar partisi yetkililerinin ülke içindeki söylemleri nedeniyle, Türkiye'yi bu mezhep kutuplaşmasından uzak tutamamasıydı. Hatay'dan gelen haberlerin en kaygı verici tarafı da zaten budur.

        Suriye politikasının kötü yönetilmesinin iki önemli sonucu daha oldu. Birincisi Türkiye'nin hevesleri, hedefleri ve hayalleriyle, becerileri ve kapasitesi arasındaki fark hiç gerekmediği halde dünya kamuoyunun gözleri önüne serildi. İkincisi ise Suriye meselesinin de katkılarıyla PKK gemi azıya aldı. Her iki durum Türkiye'nin ABD'ye daha fazla yaslanma gereği duymasına da yol açtı. CIA Başkanı David Petraeus'un şimşek gibi geçen ziyaretinin herhalde en önemli anlamı da buydu.

        Star Gazetesi'nde Mensur Akgün bu ziyaretin ardından, Ankara'nın eşref saati geldiğinde PKK'ya yönelik şok etkisi yaratacak bir eylem beklenmesi gerektiğini yazdı. Herhalde belli bir istihbarata dayalı bu tahmin gerçekleşirse bir kez daha silahların Türkiye'nin başından bu derdi almasına bel bağlanacak demektir.

        Ancak yazık ki bu arada Türkiye'de PKK terörüne rağmen siyaset alanını açık tutmak iradesi iyiden iyiye eriyecektir. Dünkü özlü yazısında Yavuz Semerci'nin yazdığı gibi gün "vur-kurtulcuların" günü olacak ve savaş herhalde yaygınlaşacak, daha çok ocağa ateş düşecektir. Sonbahar derin hüznüyle kapıdadır.

        Diğer Yazılar