Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BEN kongre amatörü olduğumdan olsa gerek Adalet ve Kalkınma Partisi Kongresi bana pek coşkulu gelmişti. Onlarca kongre yaşamış olanlara göre ise "düzen" ve koreografi "heyecan"a çok baskın çıkıyordu. Buna rağmen Başbakan Erdoğan'ın konuşmasını açarken okuduğu Sezai Karakoç şiirinin (ki Başbakan da gerçekten çok güzel ve içten okudu) sebep olduğu ağlama dalgalanmasının herhalde yaşanan heyecanla da bir bağlantısı vardı.

        Hafta boyunca hemen tüm kanallarda konuşan Başbakan Erdoğan'ın orada ipuçlarını verir gibi olduğu, bazı önemli konularda beklenen çıkışlar gelmedi. O bakımdan kongre konuşması beklentileri karşılayan, 2023 yılı için "Büyük Milet, Büyük Güç, Hedef 2023" sloganı dışında bir çizgi, bir vizyon sunan türden olmadı.

        Dünyada artık iki buçuk saat üzerinde konuşan bir lider pek kalmadı. Gene de doğrusunu söylemek gerekirse, konuşmasının geçmiş 10 yılın icraatına ve sayılarla neler yapıldığını anlatmaya ayrılan ve salondaki dikkatin tamamen dağıldığı bölümler haricinde Erdoğan salonu avucunun içinde tuttu. Gerçekten çok iyi bir hatip olduğunu gösterdi.

        Kongreye katılan misafirlere, misafir konuşmacılara, en çılgın alkışları Gazze'den ayrılmak zorunda bırakılan Halid Meşal'in almasına bakınca delegelerin ve partinin stratejik anlamdaki öncelikleri de aslında ortaya çıkıyordu. İki buçuk saati aşan konuşmada AB nin bir proje, bir misyon, bir hedef olarak hiç yer almaması da zaten bu görüntüyü destekleyen bir boşluktu.

        Başbakan'ın konuşmasının içeriği ve sembollerine bakıldığında da iktidar partisi açısından "muhafazakâr demokratlık" tanımında öne çıkan unsurun muhafazakârlık olduğu anlaşılıyor. Ancak bu muhafazakârlık bir zamanlar AB projesinin bayraktarlığını yaparken Avrupa Hıristiyan demokratlarının üst kuruluşuna katılmak arzusunda olanların muhafazakârlığı olmaktan çıkmış. O zamanlar hatırlanacağı gibi AKP'nin Avrupa'nın Hıristiyan demokratları gibi Müslüman demokrat kimlikte bir parti olduğundan ya da olabileceğinden dem vurulurdu.

        Bu konuşmada yapılan vurgulardan ortaya çıkansa iktidar partisinin muhafazakârlığının her şeyden ve her zamankinden fazla din, dini semboller ve dini dayanışma bağlamında tanımlandığıydı. 2071 yılının yani Malazgirt Sava-şı'nın bininci yılının Cumhuriyet'in yüzüncü yılı olan 2023 ten sonraki hedef olarak gösterilmesi ise bu din odaklı muhafazakârlığın milliyetçilikle de birleştirilmek istendiğini gösteriyordu. Alparslan'a ve konuşmalarına yapılan atıflar hem dini hem milliyetçi sembolleri birleştiriyordu.

        Başbakan Erdoğan'ın bu konuşmada Kürt meselesinde bir yeni söylem benimsemesini, yeni bir yol göstermesini bekleyenler de vardı. Okumadığı metinde önemli bazı adımlar yer aldı. Bunları haber sayfalarında okuyacaksınız. Ancak konuşma bende savaşın tüm şiddetiyle devam edeceği, Silahlı Kuvvetler e yönelik eleştirilerin hükümet katında ağır bir kızgınlıkla karşılanacağını ve açıktan Kürt milliyetçi hareketinin siyasi kanadıyla herhangi bir işbirliği yapılmayacağını düşündürdü.

        Başbakan CHP'ye amansızca yüklendi. Geçmişindeki sicile ve bugünkü tutumuna sert eleştiriler getirdi. CHP'yi Kürt meselesinin çözümünde samimi olmamakla suçladı. Tüm bu yüklenmenin ardından Anayasa hakkında söyledikleriyse bana şunu düşündürttü: Eğer uzlaşma komisyonundan bir sonuç çıkmazsa, ki çıkacağa da pek benzemiyor, iktidar partisi yeni Anayasa'yı MHP ile birlikte hazırlayıp geçirerek referanduma gitmeyi düşünüyor.

        Diğer Yazılar