Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD'nin üst istihbarat örgütü olan Ulusal İstihbarat Konseyi (National Intelligence Council-NIC) dört yılda bir yapılan küresel eğilimler araştırmalarının sonuncusunu geçen gün kamuoyuna sundu. Rapor 2030 yılının dünyasının nasıl şekilleneceğini anlamaya çalışarak, önümüzdeki yaklaşık 18 yıla damgasını vuracak dinamikleri saptıyor. Bu bakımdan Rapor'un "bağımsız bir Kürdistan'ın Türkiye'nin gücü üzerindeki etkisi" dışında da Türkiye kamuoyunu çok yakından ilgilendirmesi gereken bulguları var.

        "Alternatif Dünyalar" başlıklı rapor geçmiş raporların metodolojisindeki eksiklikleri giderme amacı da taşıyor. Bu durumda dünyada olup bitenlerde sürekli dalgalar kadar kesintilere, yapısal unsurlar kadar ideolojilerin belirleyici etkilerine de analizde yer veren bir yaklaşım benimsenmiş.

        Analizin arka planında iki temel saptama var: Birincisi, 2006'dan beri dünya tarihinde ilk kez dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşıyor. 2030 yılında bu oran yüzde 60'ı bulmuş olacak. Geriye de döndürülemeyecek bir durum. Pek çok ülkede genç nüfusun genele oranının düşmesiyle birleştiğinde bu veri o dönemin siyaseti, beklentileri açısından büyük önem taşıyor. İkinci saptama ise Asya'nın ekonomik olarak dünyanın merkezine yerleşmesi. Tersten okunduğu takdirde Batı'nın 250-300 yıllık mutlak üstünlüğüne göre şekillenmiş bir dünya ekonomik ve siyasal düzeninin sonunun gelecek olması.

        2030'a doğru dünyayı şekillendirecek dört "mega eğilim" saptanmış. Bunlardan birincisi dünya nüfusu içinde orta sınıf konumundakilerin yoksullardan daha kalabalık bir grup oluşturacak olmasının sonuçları. Orta sınıflaşmaya koşut olarak bireyler daha iyi eğitim alacak, teknolojiye uyum sağlayacak ve daha sağlıklı yaşayacak.

        Aynı zamanda bu bireyler, modern zamanlarda ancak devletlere nasip olmuş hasar verme gücüne de sahip olacaklar. Kapitalizmin dünyada yaygınlaşmasıyla bu ekonomik düzenin Batı kökenli bilimsel rasyonalite, mantıkla hareket etme, bireysellik, laik devlet gibi unsurları da yaygınlaşacak. Ne var ki Batı'nın değerler sistemi ve ideolojilerine karşı yerel unsurların direnmesi de bekleniyor. Bu mücadelede, özellikle şehirleşmenin de etkisiyle, dinin siyaset ve toplumsal yaşamda oynayacağı rolün kapsamı en önemli mücadele alanlarından birisi olacak.

        İkinci mega eğilim küresel ölçekte gücün ayrışması. 2030 yılında ne ABD ne de o yıllarda geliri ABD'yi geçecek Çin dünya üzerinde hegemon konumunda olmayacak. Büyük devletlerin güçlerini takviye etmek için diğer devletler ve hatta sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte ağlar kurmaları gerekecek. Bölgesel güç konumundaki Türkiye gibi ülkeler de ekonomik açıdan öne çıkarken kendi güçlerini kullanabilmek için bu tür ağ bağlantıları içinde yer alacaklar. Eğitim sistemini bu yeni dünyaya göre düzenleyen ve teknolojiyle arası iyi ülkeler ön plana çıkacaklar.

        Üçüncü mega eğilim Afrika ülkeleriyle, Pakistan ve Afganistan dışında neredeyse tüm dünya ülkelerinde özellikle de Avrupa, Rusya, Japonya ve Çin'de nüfusun hızla yaşlanacak olması. Bu demografik sarsıntının önemli sonuçlarından birisi artan işgücü ihtiyacı ve nüfus fazlası olan yerlerden nüfus ihtiyacı olan yerlere yönelik büyük göç dalgaları. Bu göç dalgaları toplumların içinde ve aralarında gerginlikleri artırabilecek.

        Son mega eğilim artan ve daha zenginleşmiş bir nüfusun yaşadığı dünyada gıda, su ve enerji ihtiyacının geometrik olarak artması. Sanayileşmenin çevrede yarattığı tahribatın da etkisiyle gıda ve suya erişmek zorlaşacak. Ortadoğu, Kuzey Afrika, Orta Asya, Güney Avrupa'nın hızla değişen iklim koşulları nedeniyle su sıkıntısı artacak. Rapor enerji konusunda hayli iyimser. ABD 2020'li yıllarda yeni teknolojiler sayesinde gaz ve petrolde kendine yeterli hale gelirken alternatif enerji kaynaklarının toplam tüketimde payı en iyimser tahminle bile ancak yüzde 4 oranında artacak.

        Diğer Yazılar