Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Pazartesi günkü Hürriyet gazetesinde Cansu Çamlıbel'in Türkiye'nin VVashington'daki başarılı ve Amerikan yönetimi indindeki saygınlığı hayli yüksek büyükelçisi Namık Tan ile yaptığı bir mülakat vardı. Büyükelçi Tan'a göre "Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihinde hiç görülmemiş ölçüde yakınlaştık. İlişkiler genişledi, çeşitlendi ve derinleşti. Liderlerimiz arasında çok yakın kişisel ilişki var."

        Mülakatın başka bölümlerinde Tan ABD ile Türkiye arasındaki sürtüşme noktalarına da değiniyor. ABD'nin Türkiye'nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile kurduğu yakın ilişkilere ABD'nin tepki göstermesini sert sayılacak bir şekilde eleştirirken Türkiye kamuoyunda ABD ile ilişkiler hakkındaki bazı takıntılara da değiniyor.

        Tan'ın değerlendirmesiyle "Amerika ile ilişkilerini iyi tutmayan bir ülke çıkarları açısından uluslararası alanda biraz geride kalır. Biz bunu en iyi şekilde yapıyoruz ve bunu sürdürmeliyiz. ABD'nin gücünün farkında olmak her şeyimizle teslim olalım, ne derse onu yapalım demek değildir." ABD ile ilişkilerin bu denli yakınlaşmasının en önemli sebeplerinden biri de tabii ki Türkiye'nin çevresindeki kurulu düzenin altüst olması. Bölgede uzun dönemli bir istikrarsızlık beklentisi yüksek. Bölgeden uzaklaşmak, ya da en azından doğrudan müdahil olmak istemeyen ABD açısından böyle bir bağlamda bölgedeki NATO müttefiki Türkiye ile işbirliği yapmak akılcı.

        Bu durumda Tan'ın önerdiği gibi ABD'den hoşlanılsa da hoşlanılmasa da bu ülkenin dış politikasındaki gelişmeleri yakından izlemek Türkiye açısından önem taşıyor. ABD dış politikasındaki gelişmelerin doğrultusunu anlamak açısından da Başkan Obama'nın Savunma Bakanlığı'na atadığı, Türkiye'yi iyi tanıyan ve yakınlık duyan Chuck Hagel'in kimliği önemli ipuçları veriyor.

        Bazı açılardan Hagel'in ataması hayli garip. Koyu Katolik, işçi sınıfından gelme Vietnam gazisi Cumhuriyetçi Senatör ekonomik ve sosyal konularda Obama'nın zıddı tercihlere sahip. Ekonomi politikalarında büyük sermayenin gündemine yüzde 85 uyumlu oylar vermiş. Eşcinsel hakları, kürtaj serbestisi, ateşli silahların denetimi, idam cezası gibi sosyal konulardaki duruşu ve oy verme sicili son derece muhafazakâr.

        Obama'nın Senato'da iken yakın ilişki kurduğu ve dış politika konularında iyi anlaştığı Hagel sözünü sakınmayan bir kişilik. Nitekim Obama yönetiminin bilinçli olduğu sanılan bir şekilde adaylık için ismini devreye sokmasıyla birlikte Hagel'e yönelik aşağılık bir aleyhte kampanya başlatıldı. Kampanyanın başını yeni muhafazakârlar ve İsrail lobisine yakın isimler çekti. Hagel'in büyük günahı İran ile savaşmaya karşı oluşu ve İsrail lobisinin baskılarına, bu ülkenin hayati çıkarlarını desteklese dahi, pek boyun eğmemesiydi.

        Hagel'in Cumhuriyetçi Parti içinde de düşmanı çok. Zira işler kötü gitmeye başladığında Irak ve Afganista'daki savaşlara sert şekilde karşı çıktı. Bakan adayı ABD'nin, gücünü tasarruflu kullanması gerektiğine inanması. Bu bağlamda savunma bütçesinin düşürülmesinden, ABD'nin dünyadaki her krize müdahale etmemesinden, uluslararası kurumlarla uyum içinde çalışmasından yana. Yeni muhafazakârların ve içe dönük bir ABD'yi tercih eden Cumhuriyetçilerin öfkesini üzerine bu nedenle çekiyor. Son tahlilde, Vietnam gazisi Hagel kendisi gibi fakir işçi çocuklarının seçkinlerin hegemonya hayallerinin bedelini ödemek zorunda kalmasından hazzetmiyor.

        Bu atamayla Obama en azından sembolik düzeyde çok güçlü üç mesaj vermiş oldu. Birincisi İran ile müzakere yoluyla bir mutabakata gitmeyi tercih ettiğini vurguladı. İsrail ile iyi ilişkileri önemsese de giderek sağa kayan bu ülkeyle ilişkilerin gelecekte geçmiştekinden farklı olabileceğinin altını çizdi. Üçüncü olarak dünya ile ilişkisinde ABD'nin bundan sonra daha sınırlı bir angajmana gireceğini gösterdi.

        Bölgesel güçlerle ilişkilerin yeniden tanımlanması da bu üçüncü boyutla yakından ilgili.

        Diğer Yazılar