Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçenlerde bu hareketin önde gelenlerinden Suriye'nin en önemli, cesur, laik düşünürlerinden Sadık Celal el-Azm ile Suriye üzerinde konuşma imkanı buldum. El Azm "Arap Baharı: Neden tam da şimdi?" başlıklı makalesinde şu tespiti yapar: "Tunus'tan, Yemen'e ya da yaralı Libya'ya kadar Arap başkaldırılarında dile getirilen tüm kitlesel sloganlar, talepler ve protestolar kısa ömürlü Şam Baharı sırasında Suriye'de Sivil Toplumun Yeniden Kurulması Hareketi tarafından hazırlanan siyasi, reformcu ve eleştirel belgelerde gayet sofistike bir şekilde dile getirilmişti". İsyanın Suriye'de bu denli şiddete kayması biraz da bu nedenle hazin.

        Şu sırada Suriye muhalefetinin yönetiminde de bulunan el-Azm Osmanlı döneminin köklü bir ailesinden geliyor. Pek çok önde gelen Arap ailesinde olduğu gibi Cemal Paşa tarafından asılmış milliyetçiler el-Azm ailesinde de var. Felsefe profesörü olan Sadık Celal hem eleştirel kişiliği, hem kömünistliği hem de daha 40 yıl önce "Dini düşüncenin eleştirisi" başlıklı bir yazıyı yazdığı için genelde başı dertten kurtulmamış önemli bir düşünür ve siyasi eylemci.

        Her ne kadar iyimser olmaya gayret sarf etse de Suriye'nin geleceği konusunda el-Azm giderek derinleşen kaygılara sahip. Yoğunlaşan şiddetin ve radikalleşen kesimlerin hızla bir mutabakat zemininden koptukları kanısında. Tek ümidi Suriye'nin birlikte yaşama geleneklerinin gücü. Bu da ilelebet yaslanılabilecek bir özellik değil.

        Suriye meselesi her geçen gün içinden çıkılamaz hale geliyor. Economist'in bu hafta kapağa çıkardığı başlıkla söyleyecek olursak dünya toplu olarak "Bir ülkenin ölümü"nü seyrediyor. BM yetkililerine göre toplam 860 bin kişi mülteci statüsünde. Ülke içinde yerinden yurdundan ayrılmak zorunda kalanların sayısı 2 milyon civarında diye tahmin ediliyor. 4 milyondan fazla Suriyelinin yakıtı, elektriği, telefonu ve gıdası yok.

        Bölgesel güç mücadeleleri nedeniyle Suriye'deki muhalefet Arap ülkelerinde farklı merkezlere bağlanıyor. Türkiye'de bazı kesimlerin pek beğendikleri Hizbullah gene aynı kesimlerin nefret ettiği Beşar Esad'ın kendi halkını katletmesinin en önde gelen ve etkili destekleyicilerinden. Patronu İran ile birlikte.

        Bu arada da Suriye geleneklerinden çok farklı bir İslam anlayışına sahip Cihadcılar giderek kendi zehirlerini her yere saçma imkanı buluyorlar. İki yıllık kanlı savaşın sonucunda herkes radikalleşiyor. Sadık bey Sünni isyanı olarak gördüğü muhalefetin bugüne dek azınlıklara yönelik çok şiddetli bir eylemi olmadığını ancak bunun daha ne kadar sürebileceğini bilmediğini söylüyor.

        Batı zaten duruma zamanında etkili şekilde müdahale edemediği için pratikte devre dışı. Bu gidişatta ABD'nin ve Rusya'nın da sahadaki gelişmeleri kontrol etme imkanları pek yok. Suriye hızla Esadgiller gitse de sürecek bir kaynaşma, çatışma ve muhtemelen katliam zeminine ilerliyor.

        Böyle bir olasılığın Suriye'nin tüm komşuları açısından da bir felaket senaryosu olduğuna şüphe yok. Radikalleşme sürer, şiddet ortama iyice egemen olmaya başlarken tavize dayalı herhangi bir mutabakat ihtimali zayıflıyor. Rejim içinden Esad'ı öldürecek biri çıkmadıkça bu ihtimal giderek daha fazla da zayıflayacak.

        Türkiye'nin Suriye siyasetinin de bu kaçınılmaz gibi gözüken gelişmelere göre yeniden kurgulanması gerekecek.

        Cuma günkü yazımda Harvard Üniversitesinin kuruluşunu 1836 diye yazmışım. Doğrusu 1636 olacaktır. Yanlışlıktan dolayı özür dilerim.

        Diğer Yazılar