Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞKAN Obama ikinci kez seçildikten sonra ilk kez Ortadoğu'ya daha doğrusu İsrail, Filistin ve Ürdün'e gidiyor. Gezisinin ilk durağı olan İsrail'e vardığı gün zaten tarihe geçmiş ve gerek bölgenin gerekse Amerikan dış politikasının siciline işlenmiş bir yıldönümüne denk geliyor. 20 Mart, ABD'nin Irak Savaşının başladığı gündü. Uzun bir bekleyişten sonra tam da bu tarihte Obama'nın Ortadoğu gezisine başlamasına ne tür bir anlam yüklemek gerektiğini tam kestiremiyorum. Ama bu tarihin de rastgele seçilmediğini düşünüyorum.

        Obama Irak'tan Amerikan askerlerini çekti. Yakında aynı şeyi Afganistan'da yapacak. Suriye'deki giderek bir insani felakete dönüşen iç savaşa bulaşmamak için her şeyi yaptı. Amerikan başkanının İsrail devletinin kuruluşunun 65. yıldönümünde barış sürecini canlandıracak bir adım atmasını bekleyen pek yok. Gene de Obama'nın hiç sesini çıkarmadan Bibi Netanyahu'nun İsrail seçimlerinde istediğini bulamamasını sağladığını söyleyebiliriz. Benzer şekilde İsrail'e gideceğini seçimlerden hemen sonra ilan etmesinin bile İsrail iç politikasındaki etkileri sarsıcı oldu. Bu nedenle bir sürpriz ihtimali de belki vardır.

        Seçimlerden önce burnundan kıl aldırmayan, ABD'yi kendi İran politikasına mahkûm edeceğini hesaplayan Netanyahu iyice sıkıştı. Bundan daha önemlisi laiklik konusunda sert tavırları olan, birisi aşırı milliyetçi sağda, diğeri merkez sağda iki parti ön plana çıktı. Dinci partilerin koalisyon kurma çalışmalarında pazarlık güçleri düştü. Hükümette de ya yer almayacaklar ya da ağırlıkları iyice azalmış olacak. Bibi ise sertlik yanlısı İran politikasını izleme veya uygulama fırsatını muhtemelen bulamayacak.

        Obama ziyareti öncesi İsrail'de hükümet kurma çalışmaları hızlanırken Filistin'de de hem Batı Şeria'da hem Gazze'de büyük protestolar örgütleniyor. Konuyu yakından izleyen yorumcuların pek çoğu Filistin'de umutsuzluk arttıkça bir üçüncü intifada ihtimalinin, bunun maliyeti ne denli yüksek olursa olsun artmakta olduğunu düşünüyorlar. Böyle bir isyan gerçekleşirse Batı Şeria'da gerçekleşecektir. Gazze'de tüm hareketliliğe rağmen daha farklı şeyler yaşanıyor.

        Suriye'deki büyük iç ve bölgesel hesaplaşmada Esad rejiminin yanında kalmamayı tercih eden, merkezini de Katar'a taşıyan Hamas giderek daha meşru bir oyuncu olmaya çalışıyor. Bizatihi Şam'a sırtını dönerek Hamas Arap siyaseti içindeki dışlanmışlığını aşmaya başladı. Mısır'da Müslüman Kardeşler de Hamas'ı iyice dizginlemekle beraber ideolojik ve siyasi yakınlık dolayısıyla işbirliği de yapıyorlar.

        Gerek Mossad'ın eski başkanlarından Efraim Halevi gerekse İsrailli gazeteci Şlomi Eldar yakında yazdıkları yazılarda Mısır, Hamas ve İsrail güvenlik örgütleri arasında müzakerelerin sürdüğünü iddia ettiler. Hamas terör örgütleri listesinden çıkarılıp meşru bir Filistinli taraf haline gelmeye çalışıyor. Bu yolda en ciddi desteği Katar Emiri'nden alıyor. Nihai beklenti Hamas'ın böyle bir hamle karşılığında İsrail'in 1967 sınırları içinde varlığını tanıması.

        Son 25 yıla damgasını vuran iki devletli çözüm seçeneği aslında giderek zayıflıyor. Kimilerine göre İsrail'in sürekli toprak gasp etme politikasının sonucu olarak işlevsel bir Filistin devletinin kurulması pratikte mümkün değil. Her şeye rağmen bu seçenekten daha iyisinin bulunmadığını düşünenler ise Obama'nın kararlı bir adım atması ve hem İsrail'e hem Filistinlilere teşvik ve tehditler yoluyla ayar vermesi halinde sonuca varılabileceğini umut ediyorlar.

        İsrail-Filistin barışının parametrelerinin ne olacağı, toprağın nasıl bölüneceği, Kudüs'ün iki tarafın başkenti olması gerektiği, geri dönme hakkının ancak çok kısıtlı şekilde uygulanabileceği biliniyor. Obama bu bilinenleri hayata geçirme iradesini gösterebilir mi? Asıl soru burada yatıyor.

        Diğer Yazılar