Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE kamuoyu David Ignatius'u ağırlıklı olarak "one minute" hadisesinin yaşandığı malum Davos paneli dolayısıyla tanır. Washington Post Gazetesi'nin yazarı olan Ignatius Amerikan basınının en güvenilir ve bağlantıları en güçlü isimlerinden birisidir. Yazdığı polisiye romanların mekânını oluşturan Ortadoğu'yu en iyi bilen gazeteciler arasındadır.

        Türkiye'yi yakından takip eder ve gelişmelere genelde, özellikle AKP iktidarı döneminde, hayli olumlu bir bakışla yaklaşır. Malum hadiseden üç yıl sonra hükümete yakın çevrelerin yoğun ısrarının da sonucu olarak Türkiye'ye geldikten sonra yazdığı yazı küçük çaplı bir methiye diye değerlendirilebilir. Tüm bu nedenlerle Türkiye'nin İran'daki İsrail ajanlarının isimlerini İran gizli servislerine verdiği iddiasını da içeren yazısı çok dikkat çekti.

        Daha önce çıkan Wall Street Journal yazısı Türk istihbaratının İran'a bir takım belgeleri 2010 yılında verdiğini iddia ediyordu. Ignatius'un yazısında 10 kişiyi bulan ajan listesinin 2012 yılında verildiği öne sürülüyor. Aynı olaydan bahsetmedikleri sonucunu çıkarabiliriz. Her halükârda altı çok doldurulmamış tüm bu iddialar Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinde yakın zamana kadar herhangi bir kriz yaşanmasına da yol açmadı.

        Ignatius 2012'de gerçekleştiğini belirttiği olaydan sonra da "Türk-Amerikan ilişkileri yakınlaşmaya devam etti. Hatta Erdoğan Obama'nın en yakınlarından birisi oldu. İstihbarat meselelerini genel siyaset yapımından ayırmanın ABD'nin geleneksel yaklaşımı olduğu söyleniyor" diye yazmış. Dahası İsraillilerin İran'a fazlasıyla yakın buldukları için güvenmedikleri Fidan ile ABD'nin pek çok hassas konuda işbirliği yapmaya devam ettiklerinin de altını çizmiş.

        Böyle bir yazının neden yazıldığı üzerine Wall Street Journal Gazetesi'nin haberinin de etkisiyle epeyce yazıldı çizildi. Türk istihbarat çevrelerinin değerlendirmelerini merak edenler Radikal Gazetesi'nde Murat Yetkin ve Deniz Zeyrek'in kapsamlı ve kaynaklara dayalı yazılarına bakabilirler. Her halükârda bu haber ve yazının ardından Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni bir soğuk dalga yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır.

        Hakan Fidan'ın kendi başına buyruk bir siyaset oluşturduğunu söylemek saçma olur. Başbakan Erdoğan'ın en güvendiği kişilerden birisi olarak göreve gelmiştir. Nitekim hatırlanacağı gibi kendisi sorgulanmak üzere özel yetkili mahkeme tarafından İstanbul'a çağrıldığında Başbakan Erdoğan mealen "Oldu olacak beni çağırsaydınız" demiş ve hemen çıkarılan bir kanunla Fidan'ı korumaya almıştı.

        Bu olguların ışığında Hakan Fidan gazetelerde iddia edilen siyasetleri izlediyse bunu ancak hükümet politikası çerçevesinde yapmıştır. Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun iki gündür vurguladığı gibi de Türkiye'nin siyasetini uygulayan bir yetkilinin "vazifesi dolayısıyla" suçlanması saçmalığın daniskasıdır.

        Gelgelelim ABD başkentinde ve Türkiye üzerine düşünenler arasında Türkiye-ABD ilişkilerinin gergin bir dönemden geçtiği görüşü hâkim. Bu durumda yapılacak olan "Eyvah ABD bize bu haberlerle ve yazılarla aba altından sopa gösteriyor" demek değildir elbette. Egemen bir devlet olarak Türkiye kendi çıkarlarına uygun gördüğü politikaları uygulayacaktır.

        Hele ki Ortadoğu'da alışılagelmiş tüm ilişkilerin değiştiği, tüm aktörlerin farklı rollere soyunduğu, bir dönemde yeni açılımlar denenmelidir.

        Ancak asıl gereken böyle haberler nedeniyle buluttan nem kapmak ve gereksiz böbürlenmelere kapılmaktan kaçınıp Türkiye'nin özellikle son üç yıldır izlediği politikanın doğru ve ülke çıkarlarına uygun olup olmadığını dürüstçe ve akıllıca tartışmaktır.

        Diğer Yazılar