Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’de de temsilciliği olan German Marshall Fund kuruluşu her yıl Brüksel Forumu adlı yüksek düzeyli katılımla toplanan konferanslar düzenler. Bu yıl onuncusu düzenlenen Forum’da Tunus’taki İslamcı En-Nahda’nın saygın lideri Raşid Gannuşi’den Ukrayna Dışişleri Bakanı’na, AB’nin Dışişleri Temsilcisi Catherine Ashton’dan Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Robert Menendez’e önemli siyasiler, NATO genel sekreteri, Katar Dışişleri Bakanı, iş dünyası, üniversite ve medyadan önde gelen kişiler var.

        Dünya düzenindeki çalkantılar, Avrupa’nın yeniden yapılanması, NATO’nun geleceği, Asya’nın yükselişi, Ukrayna krizi ardından yapılabilecekler ve enerji stratejileri özellikle üzerinde durulan konular. Ukrayna’da yaşananların Avrupa’nın yapılanması, NATO’nun geleceği ve enerji stratejilerinin belirlenmesinde büyük bir etkisi olacağı belli. Ukrayna Dışişleri Bakanı NATO üyesi olma niyetleri bulunmadığını ancak AB’ye girmek istedikleri mesajını verdi.

        Rusya’nın bundan sonraki hamlesinin ne olacağı da bekleniyor. Kırım’ı yuttuktan sonra Doğu Ukrayna’da da karışıklık yaratıp komşusunu bölüp bölmeyeceği sorgulanıyor. Genel beklenti Rusya’nın Doğu Ukrayna’da benzer bir işe kalkışmayacağı ancak Sovyetler sonrası meydana çıkan siyasi coğrafya üzerinde yabancı etkilere müsamaha etmeyeceği yönünde.

        Eğer Doğu Ukrayna’ya da bir operasyon yapılırsa bunun ancak gerçekle bağını kopardığı anlaşılan ve duracağı çizgiyi bilemeyen Putin’in işi olacağı düşünülüyor. O durumda ise Putin’in bugüne dek yanında durmuş, onun iktidarından nemalanmış zenginlerin güçlü bir tepki gösterebileceklerini düşünüyorlar.

        Türkiye, yani bir zamanlar bu forumlarda tartışılan konuların birçoğunda hep denklemin içinde yer alan ülke ise genelde bir “vah vah” yaklaşımıyla konu oluyor. Twitter’ın yasaklanması, iktidarın giderek her türlü hukuk referansından uzaklaşan davranışları, Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’yi giderek içe kapayan, müttefiklerinden uzaklaştıran, dünyada yalnızlaştıran söylemi not ediliyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün bugüne dek kendisinden çok şey uman çevrelerde bile derin bir hayal kırıklığı yaşattığı anlaşılıyor.

        Gerek konferansa konu olan meselelerin hepsinde Türkiye’nin doğrudan ya da dolaylı bir yere sahip olması, gerekse Türkiye’nin gelecekteki çizgisinin bölgede ve ötesindeki yansımaları yerel seçimleri de dünyanın gündemine getiriyor. Bu toplantılarda daha önceki yıllarda nasıl ele alındığını, ülke siyasetine nasıl bakıldığını bilince yeni tavır, dil ve değerlendirme nedeniyle üzülmemek de mümkün değil. Ama daha önce de yazdığım gibi, biz bizeyiz ve içinde bulunduğumuz ürkütücü, tehlikeli, doludizgin en azından Rusyavari bir istibdada giden yoldan çıkıp çıkılmayacağını da kendimiz belirleyeceğiz.

        Bana Türkiye hakkında soru soran ya da görüşlerini aktaranlar içinde beni en çok etkileyeni bir Pakistanlı eğitimci oldu. Türkiye’deki karar vericilerin bir kısmını da tanıdığı anlaşılan bu genç arkadaş ülkemizde yaşananların kendilerini ne kadar olumsuz etkilediğini anlattı.

        Bugüne dek Türkiye’nin demokratik alanı genişletmesini kendi ülkesindeki darbe ve sivil diktatörlük yanlılarına karşı kullandıklarından bahsetti. Kimliğini ve değerlerini terk etmeden bir ülkenin demokratikleşebileceğini bu örneğe atıfla savunduklarını söyledi.

        Bugün ise herhangi bir şekilde görmezden gelemeyeceği otoriterleşme nedeniyle Pakistanlı demokratların altındaki zeminin de kaydığını anlattı. İslami hareketlerin demokratik olamayacakları önyargısının güçlendiğini, bunun ise başta Pakistan diğer Müslüman ülkelerde özgürlük, adalet, refah mücadelesine zarar vereceğine inandığını kaydetti. Üzgündü, hayal kırıklığı, içinin sızısı hakikiydi.

        Türkiye ile ilgili oturum dün gece yapıldı. Onun notlarını da yarın yazacağım.

        Diğer Yazılar