Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yerel seçimlerin yapılmasına 5 gün kala Türkiye bıçak sırtında. Yalnızca içerideki derin kutuplaşma, sert kampanya, düşmanlaştıran söylemden kaynaklanan bir tedirginlik de değil ülkenin en azından bir kesimine hâkim olan. Dış politikada da Türkiye açısından bir hayli zorlu döneme girildi. Kırım’daki gelişmeler bir yandan Türkiye’nin Karadeniz’deki çıkarlarını olumsuz etkilerken diğer yandan Ankara NATO ile Rusya arasında sıkışıp kaldı. Neyse ki Türkiye diplomasisi şimdilik bu krizi gayet ihtiyatlı bir şekilde yönetmeyi becerdi.

        Buna karşılık Suriye’de işler giderek daha fazla karıştı. Sınırı ihlal ettiği söylenen bir Suriye uçağının düşürülmesi, elde konuyu kavramak için yeterince detay olmasa bile ülkedeki tedirginliği artırdı. Bu olayın Suriye’deki en tehlikeli ve vahşi örgüt sayılan Irak Şam İslam Devleti’nin Süleyman Şah Türbesi’ne saldırma tehditleri savurmasına denk gelmesi de güneydeki gayya kuyusuna Türkiye’nin çekilebileceği korkusunu körükledi.

        Suriye, uçağının düşürülmesine henüz bir tepki vermedi. Hem buna hem de türbeye saldırılması ihtimaline karşı Türk ordusu sınırda zırhlı birlik yığınağı yapıyor. IŞİD’in tehditlerini yerine getirip getirmeyeceğini henüz bilemiyoruz. Getirmesi halinde Türkiye’nin 35 kilometre derinliğe birlik gönderip gönderemeyeceğini, amfibi harekât yapıp yapmayacağını ya da yalnızca hava saldırılarıyla yetinip yetinmeyeceğini de.

        Bu gelişmelere Niğde’de yakalanan ve yakalanmadan önce bir jandarma, bir polis ve bir kamyon şoförünü öldüren teröristlerin varlığını da ekleyebilirsiniz. Ortaya çıkan tablo önümüzdeki aylar için iç açıcı bir görüntü sergilemiyor. Aslında bu görüntü, başından itibaren Türk kamuoyunun desteklemediği Suriye’ye yönelik dış politikanın 3 yılın sonunda ülkeyi getirdiği yerin bir yansıması. Kolay kolay bitmeyecek bir savaş, sınırda Cihadcı unsurlarla komşu olmak ve iç savaş bittikten sonra da sürebilecek terör eylemlerinin bir şekilde menzilinde bulunmak.

        Yerel seçimler açısından ilginç olan kamuoyunun çoğunlukla karşı çıktığı Suriye politikasındaki başarısızlığın seçmenin oy tercihlerine yansımaması. Tıpkı aralıktan beri ortalığı sarsan yolsuzluk soruşturmaları, yasal olan ve olmayan dinlemelerde sergilenen rezilliklerin, seçmeni pek etkilememesi gibi. Dünyayı ve Türkiye’nin bir kısmını ayağa kaldıran Twitter’in kapatılmasının da seçmen üzerinde büyük bir rahatsızlık yarattığı görülmüyor.

        Polisin aşırı şiddeti nedeniyle ölenlerin, fiilen hukuk düzeninin askıya alınmasının , Türkiye’nin dünyada ışık hızıyla ölçülebilecek bir prestij kaybına girmesinin, ülkenin doğasının, büyük kentlerin yaşam alanlarının tahrip edilmesinin, hatta ekonomideki yavaşlamanın siyasi tercihlerde pek etkili olmadığı anlaşılıyor. En azından iktidar partisinin seçmeninin tercihlerinde.

        Konda Araştırma Şirketi’nin şubat ayında yaptığı araştırmadan, Profesör Cem Başlevent’in naklettiğine göre, AKP’ye oy verenlerin yaklaşık yüzde 50’si oyunu lidere yani Tayyip Erdoğan’a veriyor. Diğer partilerde bu oran yüzde 10. Diğer partilere ideolojik nedenlerle oy verenlerin oranı yaklaşık yüzde 50 iken, ideolojik saiklerle AKP’ye oy verenlerin oranı yüzde 20.

        Bu durumda hâlâ yüzde 40-45 arası gibi gözüken iktidar partisi desteğinin de kaynağı anlaşılıyor. Başbakan Erdoğan seçimi kendisine yönelik bir ihanet/komplo/şer saldırısı olarak sunabildiği ölçüde kitlesini bir arada tutmayı, “Yedirmeyiz” haykırışından siyasi destek sağlamayı başarabiliyor.

        Bu durumda Başlevent’in vurguladığı gibi, “Bu durumda yerel seçimlerin kaderini, 30 Mart tarihi itibarıyla (1) Erdoğan’ın vazgeçilmez bir lider olma vasfının ne kadar geçerli ve (2) geniş halk kitlelerinin kendilerini Erdoğan ve onun partisi ile özdeşleştirmesini sağlayan sosyo-kültürel ayrışmaların ne kadar baskın olduğu belirleyecek”.

        Diğer Yazılar