Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İL genel meclisi ve belediye meclisi sonuçları üzerinden değerlendirme yapıldığında iktidar partisinin zaferi göreli olarak daha az ezici gözüküyor. Gene de bu oranın Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olma planları açısından yeterli görülebileceği anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün kendisine refakat eden gazetecilere söylediklerinin ışığında kimin aday olacağı konusunun uzun zaman sürüncemede bırakılmayacağı sonucuna varabiliriz.

        Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilebilmek için yüzde 50’lik bir oy oranına ulaşmak zorunda. Bunun için de bir ittifak arayışına girecektir. Bu aşamada en doğal müttefik adayı Kürt siyasal hareketi gibi duruyor.

        Genel görüşe göre, iddialı olmadığı yerlerde BDP seçmenini iktidar partisine doğru yönlendirdi. Paslaşma tek taraflı da olmadı. AKP’nin de bazı seçim bölgelerinde BDP’yi kolladığı anlaşılıyor. Tarhan Erdem, HDP adayı Sırrı Süreyya Önder’in, BDP potansiyelinin altında oy almasını bunun bir kanıtı gibi görüyor.

        Halihazırda ülkenin tek ulusal partisi AKP. Güneydoğu’da pek çok ilde BDP ile başa baş yarıştı. Diyarbakır’da bile, şahsi oyu yüzde 11 diye bilinen Osman Baydemir’in aday gösterilmemesi, Galip Ensarioğlu’nun kimliği AKP’yi güçlendirdi. Aram Ekin Duran’ın analizine göre Diyarbakır’daki AKP başarısının “nedenlerinden bir diğeri de kırsalda hükümet tarafından verilen tarımsal desteklerin yıllar sonra çatışmasız bir dönem geçiren köylüleri hükümete yakınlaştırması oldu. Bazı bölgelerde bu desteğin kesileceğinden endişe eden üreticiler, AKP’ye oy vermeyi tercih etti”.

        Durum her ne olursa olsun, BDP’nin Urfa dışında bölgenin tüm merkezlerinde yönetimde olduğu gerçeği orta yerde duruyor. Haritada bölge artık birbirine komşu kentlerde tek renk olarak görünüyor. Yeni belediye başkanlarının pek çoğu Kürt hareketinin ulusal ölçekte tanınan simaları. BDP’nin gerek kadınları hep ön plana çıkaran eşbaşkanlık tercihiyle, gerek yerel yönetim konusunu odağa alarak sürdürdüğü kampanya ve başkanı Selahattin Demirtaş’ın performansıyla hayli göz doldurduğu da doğru.

        Bundan sonra bölgede BDP’nin harekete geçireceği yerel yönetim anlayışıyla fiili olarak merkeze daha az bağlı, özerk yönetim kurmaya yönelik bir deneyimin başlayacağını öngörebiliriz. Geçen ay yapılan MGK toplantısıyla ilgili haberlerde bu olasılığın gündeme alınarak tartışıldığı da yazılmıştı. Yerleşik siyasi söylem açısından bu ihtimal fazlasıyla radikal. Ama hayata geçirilmesi aslında giderek merkeziyetçi yönetimden sıkılan Türkiye’nin farklı bölgelerinde merakla izlenecektir.

        Bir yandan, adem-i merkeziyetçiliği mutlak bir tehdit olarak görme alışkanlığı nedeniyle kuşkusuz kaşlar kalkacak, ajitasyon yapılacaktır. Diğer yandan giderek merkeziyetçi yapının baskısından usanan, cenderesinden kaçmak isteyenler, özellikle daha özgürlükçü bölgelerde bu deneyim başarılı olursa örnek alınabilecektir. Ancak meselenin yalnızca Türkiye’nin daha az merkeziyetçi bir yapıya dönüşmesinden, yerel yönetimlerin kendi kaynaklarını üretme ve harcama imkânlarının artırılmasından, bölgesel çeşitliliğin insanların yaşamlarına yansımasından öteye giden boyutları var. Bunlar Türkiye’nin ve en başta iktidar partisinin Kürt sorununa yönelik nasıl bir siyasi tavır belirleyeceğiyle bağlantılı. Kürt siyasi hareketi Cumhurbaşkanlığı seçiminde Başbakan Erdoğan’a önceden bazı kazanımlar elde etmeden destek vermeye razı olacak mıdır? Sonuçta AKP ve BDP ciddi iki siyasi rakiptir. Ceylanpınar’da ve Kağızman Kurtalan, Ahlat gibi beldelerde belediye başkanı seçimlerinin üzerine gölge düştü. Buna yönelik itirazlara verilen tepkiler ortada. Bunun ciddi bir gerilim nedeni olması beklenir.

        Yeniden şiddet ortamına dönülmesi ihtimali güçlü olmayabilir. Ama çözüm sürecinde ipe un sermeye devam edilmesi pek çok hesabı altüst etme potansiyeli taşıyor.

        Diğer Yazılar