Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Klasik Batı müziği dünyamıza bir müzikolog, eğitmen ve öğretmen, ayrıca Cumhuriyet Gazetesi müzik yazarı olarak uzun yıllar çeşitli değerli hizmetlerde bulundunuz. Müziğin hayattaki önemini açıklar mısınız?

        Beni sadece “müzik yazarı” olarak tanımlamanı rica edeceğim. Önce radyo programcılığıyla işe başladım. Çağdaş müzik programları hazırlayıp sundum yıllarca. Ardından müzik söyleşileriyle Milliyet Sanat Dergisi’ne yazmaya başladım. Derken TRT’deki televizyon programlarım devreye girdi. Güneş Gazetesi’ndeki müzik yazılarımdan sonra 1991’de Cumhuriyet’te yazmaya ve 1989’dan beri de bugün sayıları 20’ye varan kitaplarımı yayımlamaya başladım. 1986’dan bu yana Boğaziçi Üniversitesi’nde ve bir süre Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde müzik tarihi dersleri verdim. Son yıllarda Mitoloji-Müzik dersini veriyorum. Onbeş yıldır Boğaziçi Üniversitesi Klasik Müzik Konserleri’ni organize ediyorum. Müzik sanatının yaşamımızda çok önemli bir yeri olması gerektiğine inandığım için, onca yıl radyo, tv programları yapıp, gazete dergi yazıları ve kitaplar yazdım, ders verip konserler düzenledim. Geniş kitleye klasik müziğin perde arkasını sunmaya, bestecilerimizi ve yorumcularımızı tanıtmaya çalıştım. Boğaziçi Konserleri’nde her konser hâlâ hayatında ilk kez klasik müzik dinleyen öğrenci olabiliyor. Onu ertesi hafta yine görürsem bu benim en büyük mutluluğum.

        Türk besteci ve yorumcularına verdiğiniz eşsiz değeri yazdığınız kitaplarla ortaya koydunuz. Özendirici olmakla kalmayıp ciddi bir misyonu gerçekleştirdiniz. Yazmış olduğunuz bunca kitabın arasından kıymetli besteci Bülent Tarcan’a ait biyografik romanınızı birkaç kez okudum ve çok etkilendim. Bestecinin keman konçertosunu 80’li yılların sonunda Ayla’nın güzel yorumuyla dinledim, sonra saygıdeğer dostum Bülent Sokullu’ya bu eseri çalma sözünü verdim ve değerli kitabınızı da okuduktan sonra konçertoyu çalışmaya başladım. Sizce, Türkiye’nin gerçek değerleri, gereği gibi yaşatılabiliyor mu?

        Cumhuriyet tarihinin öncü bestecileri bir bir yok oluyorlar. Onların geçirdiği tarihi süreci yakalamaya çalıştım. Müzikçilerin yaşatılabilmesi için her şeyden önce yapıtlarının kolayca bulunması ve çalınması gerek. Onların yaşadığı dönemin ve o süreç içinde kendi serüvenlerinin tanıtılması gerek. Belgeler, fotoğraflar ve el yazması notalar çok iyi korunmalı. Bir müzikçinin yaşamını araştırırken o dönemin bir ressamına, mimarına ya da edebiyatçısına da rastlayabiliyorsunuz. Yalnız biz müzik araştırmacıları için değil, sanat tarihimizin diğer dalları için de geçerli belgeler buluyorsunuz, sözlü tarihe katkı sağlıyorsunuz. Bence bu anıların hepsinin koruma altına alınması gerek. Müzik sanatı diğer dallardan veya toplumsal olaylardan soyutlanarak ele alınamaz.

        Ülkemizin müzik sanatıyla ilgili geleceğinden ümitli misiniz? Beklentileriniz, yeni düşünce, arzu ve eleştirileriniz nelerdir?

        İletişimin geniş boyutlara ulaştığı, bilginin güvenle saklanabildiği bir çağda yaşıyoruz. Müzik yorumcusu bu genişleyen ufuklara karşın hâlâ kapalı kapılar ardında bestecisiyle baş başa, onu en güzel tınılarla duyurabilmenin savaşını veriyor. Bu bütün dünyada böyle. Ülkemizde yeni yetişen öğretim üyeleri, ülkenin dört bir yanına açılan okullar, opera ve bale kurumları, konser salonları, yeni kurulan özel ve devlet orkestraları, ve festivaller gençlere ve müziği merak edenlere kapılar açıyor. Bugün radyoda dinliyordum: İzmir-Karşıyaka vapurunda müzik öğrencileri konser veriyormuş ve halk bayılıyormuş onlara. Mesele klasik müziğin çatık kaşlı olmadığını, içimizdeki duyguları yaşattığını anlatmak.

        ‘Gençlere desteği hep görev bildim’

        Verdiğim ilk İstanbul konserimden sonra ‘Güneşe ulaşmak istiyorum’ başlıklı bir yazı yazmıştınız. Birçok genç Türk yeteneğe vermiş olduğunuz içten destekleriniz, yıllar boyunca misyonunuzun önemli bir parçası oldu.

        Misyonerlik gibi iddialı bir yakıştırma gerekmez. Ama nice genci ilk konseriyle yüreklendirmeyi kendime bir görev bildim. Örneğin ilk kez benim TV programımda çalan Özgür Aydın’ı izleyen Pekineller onun bantını istemişlerdi benden. Bugün dünyanın ünlü sahnelerinde çalan nice yorumcumuzun da ilk konserini, ilk resitalini veya ilk İstanbul konserini Boğaziçi sahnesinde düzenlemiş olmaktan kıvanç duyarım.

        Diğer Yazılar