Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "Gerçek bir arayış içinde olan kişi, kendisini arayan kişidir..."

        Sri Nisargadatta Maharaj

        Beethoven Konçertosu'nun Kreisler kadansına çalıştığım bu sıcak ağustos gününde, Çeşme'nin derin mavi sularına kendimi atarak serinliyorum. Piyanist Alfred Brendel'den Schubert'in eserlerini dinleyerek güne başlıyor, Ege'de güneş ve denizle kucaklaşmanın, kısacası istirahatın tadını çıkarıyorum. Güzel kitaplarımsa dinlencemin ve keyfimin cabası oluyorlar. Anlayacağınız, kalabalık yerlerden uzakta, yoğunluğu kırabilmenin sakinliği içinde tatilimdeyim.

        Rus besteci Prokovief'un, 2. keman konçertosunun ana temasını, benim için de özel bir yeri olan "La Vie En Rose" adlı şarkıdan aldığını biliyor muydunuz? Çeşitli ilginç etkilenişimler, yaşamdaki ilham kaynaklarımız olmaktalar ve dehası değerleri de ortaya çıkarmakta-lar. Mesela, Debussy ve Satie gibi Fransız besteciler de bazı eserlerinde Ortadoğu'nun Arap ezgilerini kullanarak ilginç olanı ortaya çıkarabilme meziyetini sergileyebilmiş olanlardan. Doğu'nun çok eski ve derin kültür mirasını, kendine özgü mistik havasını tanıyabilen ve keşfedenler, elbette ki bu zenginliklerden her zaman yararlanmayı da bilenler olmuşlardır. Batılıların bu hazineyi sanatta ve bilimde ve her fırsatta değerlendirdiklerini örnekleriyle biliyoruz. Unutmayalım ki şu bir gerçektir: güneş hep doğudan doğar...

        Dilerseniz, burada kendimle ilgili ufak bir anıma dönelim: sanatçı bir dostumla Büyükada'da sohbetli yürüyüşe çıktığımız bir akşamda ve bir gece kulübünün önünden geçtiğimiz sırada, güzel bir kadın sesinin şarkı söylediğini işittik. İnanılmaz ifade gücü, ruh ve duyguyla söylenen şarkının ve bu eşsiz yorumcunun dokunaklılığının etkisini burada yazarak anlatabilmek güç. Duvardaki posteri görünce öğrendik ki, bu kişi 'Kibariye' adlı ünlü şarkıcıymış. Açıkçası tesadüfen de olsa, bu müzisyenin sesini duymak ve onu tanımak hoşuma gitmişti. Mutlaka, her türlü müziğin vasıflı olanı ve iyi yorumcusu vardır. Ben aşka inanırım; insan birçok şeyi sevebilir ama her şeye âşık olamaz. Çünkü aşk, daha tek yönlüdür ve insan eğer âşık olursa bir şeye kilitlenir ve adeta sabitlenir... İşte şimdi bana gülebilirsiniz belki ama klasik müziğe ve kemanıma değil de arabesk müziğe âşık olsaydım ne olurdum acaba?..

        Sonuç olarak müzik, insanın tüm duyularına hitap eden çok yüce bir sanat dalıdır! Elbette ki tüm bu güzellikleri çok çirkin değerlere alet eden ve kullananlar var. İnsanlara uyuşturucu satarak para kazanabilen yüreksizliğe sahip kişiler, bu müziği de belirli bir kesimin insanına pekâlâ 'uyuşturucu' olarak kullandılar. Özellikle kırsal alandan gelen ve maddi-manevi yokluklar içinde yaşamlarını kıvranarak devam ettirmeye çalışan kesimi etkileyebildiler çünkü bu insanlar dejenere edilen bir kültürün içinde kendi varlıklarını, yaşadıklarını ve tamamen hayatlarını buldular. Bu yadsınamayacak gerçek, toplumun gelişen kısmına ait kişileri doğrudan etkileyemedi ancak saf, daha bilinçsiz ve savunma araçları zayıf olan toplumun bireylerini pis tuzağına düşürdü.

        Eğitimin önemine inanıyorum. Uzun süreçlidir ama etkindir. Cumhuriyetle beraber hızla gelişen, Batılılaşan ve medenileşen ülkemiz Türkiye, ilk büyük darbesini yıllar önce 'Köy Enstitüleri'nin kapatılmasıyla aldı. Bu ve benzeri eksiklikler yüzünden toplumumuzun küçümsenmeyecek boyuttaki çoğunluğu maalesef ilkel kaldı. Avrupa'daki öğrencilik yıllarımda, işçilerimize ve bir türlü tam olarak algılayamadıkları çelişkilerle dolu insanımıza/kültürümüze duyulan önyargı ve nefret bir yana, bana: "Siz ve bu Türkler aynı ülkeden misiniz?" klasik sorusuna bozulmuyor, bundan asla utanmıyor ancak her seferinde garip oluyor ve üzülerek de olsa biraz hayıflanıyordum.

        Her şeye rağmen, özellikle Avrupa ve Amerika'da eğitim almış, kendini geliştirebilmiş, topluma mal olan itibarlı kişilerin, sanatçı arkadaşlarımın, daha doğru anlaşılmak ve eleştirilerini öz iradeyi oluşturan beyinlere doğrudan ulaştırabilmek amacıyla farklı bir üslup kullanmalarını ve çok daha 'toleranslı' olmalarını önermeyi istiyorum. Çünkü en büyük kavgalar hep toleranssızlıktan çıkmıştır ki buna en büyük dinler örnek olarak gösterilebilirler. Sağlıklı yetişkinler olarak, kullandığımız kelimeleri belki daha iyi seçebiliriz. Çünkü amaç, medyada gündemi yakalamak veya klasik müziğe olan ilginin zarar görmesi ya da sempatizanların azalmasına yol açmak değil, gerçek 'vatansever' olarak, ülkeye katkıda bulunmak ve hizmet vermektir. Unutmayalım ki güneş balçıkla sıvanmaz!...

        Diğer Yazılar